Mart 625 Şevval ayında, Kureyşliler Ebu Süfyan'ın komutasında 3000 kişilik bir ordu ile Medine üzerine yürüdüler ve Medine yakınındaki Uhud dağı civarına yerleştiler. Muhammed'e Mekke'deki Akabe Beyat'ından beri yardım eden Hazrec ve Evs kabileleri oldukça tedirgindi ve Muhammed'e verdikleri desteği geri çekmeyi düşünüyorlardı. Ayrıca Medine'nin ileri gelenlerinden Abdullah İbn Ubey de (-ki bu kişi her yerde "münafık lider" olarak geçer) Muhammed'e destek vermeyerek 300 kişilik birliğini geri çekti.
Ali İmran 121. Hani sen, sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. . .-Allah, hakkıyle işiten ve bilendir.
Uhud savaşında, Muhammed'in sağ ve sol kanatlara yerleştirdiği, Hazrec kabilesinden Seleme oğulları ile Evs kabilesinden Harise oğulları Kureyş ordusuna direnme konusunda oldukça çekingenlik gösteriyorlardı. Bu durum Kuran'da şu şekilde geçer:
Ali İmran 122. O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. Müminler, yalnız Allah'a dayanıp güvensinler
Muhammed bu kabileleri ve kendi ashabını geri çekilmeme konusunda ikna etmeyi başardı şu ayetlerle:
Ali İmran 123. Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir'de de size yardım etmişti. Öyle ise, Allah'tan sakının ki O'na şükretmiş olasınız
Ali İmran 124. O zaman sen, müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir?
Ali İmran 125. Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz, nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder.
Dikkat edilirse burada Muhammed, Allah'ın melekler ile müminlere yardım edeceği vaadinde bulunuyor ve bu moral destek oldukça işe yarıyor çünkü daha önce Bedir savaşında 300 kişilik bir birlik ile 1000 kişilik bir Kureyş ordusunu hüsrana uğrartmışlardı ve Muhammed Enfal 9-12 arasındaki ayetler ile bunun Allah'ın melekleri yoluyla kazanıldığı konusunda ashabını ikna etmişti.
Hatırlayalım o ayeti :
Enfal 9. Siz Rabbinizden yardım istiyordunuz, O da: "Ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım edeceğim," diye duanızı kabul buyurmuştu
Bedir savaşında 1'e karşı 3 oranı olmasına rağmen savaş kazanılmış ve bu durum Muhammed'in ashabı arasında mucizevi bir durum olarak algılanmış, Muhammed'de bunu fırsat bilerek bunu Allah'ın kendilerine destek verdiğini ispatlamak için kullanmış ve Kuran'a bir dizi "Müslümanlara yardım eden melekler" ile ilgili ayet koydurmuştu.
Gelelim Uhud'a: Muhammed 700 kişilik birlikle hareket ederek Uhud dağının yamacına ulaştı. Abdullah İbn Cüheyr komutasında 50 kişilik okçu kuvvetini de düşmanın sızma ihtimali bulunan dağın geçidine yerleştirdi.
Savaşın başlangıcında Muhammed'in ordusu üstün durumdaydı ve Kureyş ordusunu bozguna uğratmayı başarmıştı. ama Muhammed'in ganimet düşkünü ashabı Kureyş'in bozulduğunu anlayınca yerlerinde duramayıp savaş alanına indiler. Okçuları gözetleyen Kureyş ordusunun bir kolu bunların çoğunun yerlerinden ayrıldığını görünce hücuma geçti ve Müslümanlara arkadan saldırdı. Taş ve ok yağmuru ile Müslümanları sıkıştırdılar ve bu taş yağmurundan Muhammed de nasibin aldı bir dişinin kırılması, dudak, alın ve yanağından yara almasıyla.
O arada birisi "Muhammed öldürüldü" diye bağırdı ve bu ses Müslümanların moralini iyice dağıttı ama sonra Muhammed'in yaşadığını farkedip onun çevresinde toparlandılar ve Uhud dağına doğru geri çekildiler. Uhud dağında bir mağranın içinde Muhammed gizlendi.
Ebu Süfyan yanlarına kadar gelip:
--Muhammed aranızda mı, diye seslendi
Muhammed'İn emri üzerine kendisine cevap verilmedi. Ebu Süfyan bir kaç kez daha sordu ve yine cevap alamadı.
Bu seferde Ebubekir aranızda mı, diye sordu, sonrada Ömer aranızda mı, diye sordu ve yine cevap alamayınca;
--Bunlar ölmüş. Bunların ölmesi bize yeter, diyerek ayrıldı.
İlginçtir ki, Ebu Süfyan Muhammed'in Uhud'daki ashabına elinde imkan olmasına rağmen bir şey yapmamıştır. Bir "münafık"tan beklenmeyecek şeydir bu. İkincisi Ebubekir ve Ömer de ortalıkta görünmemektedir. Uhud'da savaş meydanından kaçan sahabeler ile ilgili 3 adet liste mevcuttur meğazilerde ve bunlardan birinde Ömer'de savaş meydanından kaçan sahabe olarak geçmektedir. Her ne kadar doğru olup olmadığını bilemesekte bu yukarıdaki durumdan anladığımız kadarı ile Ömer ve Ebubekir ortada yoktur.
Tabii Muhammed de ancak Ebu Süfyan ve ordusunun Uhud'dan ayrılmasından sonra tünediği mağradan çıkabilmiştir.
Bu savaşın bir diğer ilginç noktası Vahşi'nin, Hamza’yı öldürmesi ve Ebu Süfyan’ın karısı Hind'in, Hamza'nın ciğerini yemesidir.
Evet yukarıda görüleceği gibi Ali İmran suresinin 123-125 ayetleri hiçte fayda etmemiş ve Muhammmed'in Allah'ı Bedir'deki gibi melekleri gönderme konsusunda verdiği sözü tutmamıştır.
Ama sözünü tutmayan Allah'ın bahanesi hazırdır:
Ali İmran152. Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vadini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve asi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkardır.
İlginç çünkü bu yenilgiye rağmen Allah "melek göndererek" müminlere yardım vaadini tuttuğunu söylüyor ama suçu Muhammed'in emirlerini dinlemeyerek ona asilik yapan sahabelere yükleyerek onların "dünyayı isteme" yani okçu birliğinin ilk saldırısında dağılan Kureyş birliğinin mallarına hücum etmesini bahane göstererek onları zaferden mahrum ettiğini söylüyor üstelik bir "imtihan" olarak.
Devam edelim :
Ali İmran 153. O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Evet burada Muhammed'in birlikleri Allah'tan gelecek nişanlı (üniformalı) melek yardımına güvenmekle hata yaptıklarını anlamışlar ve "kaçanın anası ağlamaz" parolası ile hareket ederek savaş meydanından kaçmışlardır. Peki ayetteki şu cümleye anlam verebilen var mı ?
(Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz.
Nasıl oluyor da keder sonucu insan başına gelene üzülmüyor ? Allah keder veriyor ve bunun sebebini de "üzülmeyesiniz diye verdim" şeklinde açıklıyor. Demek keder üzüntüye iyi geliyor...
Ali İmran 154. Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, "Bu işten bize ne!" diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. "Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptı). Allah içinizde ne varsa hepsini bilir
Bütün bunlara rağmen Allah yenilen müminleri teskin etmek için onlara bir çeşit "uyuklama" hali veriyor. Panik halinde olan ve "Nasıl olurda Allah vaadettiği melekleri bize göndermez" diyen sahabeleri damardan narkoz verir gibi "uyuklama" hali vererek teskin ediyor.
Ali İmran 155. (Uhud'da) iki ordu karşılaştığı gün, sizi bırakıp gidenleri, sırf işledikleri bazı hatalar yüzünden şeytan (yerlerinden) kaydırmıştı. Yine de Allah onları affetti. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, halimdir
Evet görüleceği gibi burada da şu yerlerini terkeden okçu birliklerine kafayı takmış olan Allah bu işin suçlusu olarak bu sefer de "şeytan"ı gösteriyor. Şeytan Muhammed'in okçu birliklerinin kalbine "ganimet" düşkünlüğünü koymasaydı ve savaş meydanında düşmanın dağıldığını görür görmez onların geride bıraktıkları ganimetlere saldırmasalardı bütün bunlar olmayacaktı ama neyse....
Acaba Muhammed' in ashabını ganimete alıştıran kimdi? Şeytan mı yoksa kumandanları mı yoksa Allah'ın Kuran'da özellikle Enfal suresinde hababam dağıtım oranlarını vererek bahsettiği ganimet ayetleri mi?
Ali İmran 165. (Bedir de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başınıza geldiği için mi "Bu nasıl oluyor!" dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter.
Evet kendi kusurları...Ama onların kalbine ganimet düşkünlüğünü yerleştiren de Allah değil miydi ?
Daha önce Bedir savaşında elde edilen ganimetin paylaşımı ile ilgili bu ayette neyin nesi ?
Enfal 41. Eğer Allah'a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a, Resulüne, onun akrabalarına yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.
Üstelik ileride başka ayetlerde de göreceğimiz gibi Allah sadece elde edilen ganimetin paylaştırılması için değil gelecekte elde edilecek olan ganimetler ile ilgili de "vaad"lerde bulunur Kuran'da, özellikle Fetih suresinde..
Neyse burada keseyim artık. Ama hala kafama takılan bir soru var: Ebubekr ile Ömer Uhud'da kaçanların arasında mıydı ?
Uhud firarileri ile ilgili 3 farklı "siret" kaynağında şöyle bir durum var :
Vaqıdi: Filan, el-Haris b. Hatib,... (c. l, s. 227).
İbn Ebi'l-Hadid: Osman, Ömer, el-Hâris b. Hâtib,... (c. 3, s. 398).
Belazuri: Osman, el-Hâris b. Hâtib,... (c. l, s. 326)
(Kuran ve Sünnet Üzerine Makaleler, Hikmet Zeyveli)
Vakidi "filan" ifadesini kullanarak firarilerden birisinin ismini vermek istememiş. Anlaşılıyor ki, oldukça saygın bir isim ve Vakidi bunu gizlemeye çalışıyor. Ama Hadid'de Osman ve Ömer ikisi birden mevcut. Hadid bir Şii olduğu için Ömer'i sonradan kendisi eklemiş olabilir.
Belazuri'de Vakidi'nin "filan" olarak ifade ettiği Osman görünüyor.
Vakidi'de tek "filan" olduğu için bu ismin Osman olması muhtemel görünüyor.
Evet "Hz. Osman" Uhud'dan firar edenlerin arasında ama Ömer ve Ebubekr nerede ? Muhammed'in yanında olsalardı Ebu Süfyan'ın hedefi olacaklardı.
Ali İmran 153. O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz...
Bu Muhammed'in çağırmasına rağmen ona dönüp bakmadan kaçanlar "firari" olanlar... Peki Muhammed ile birlikte olanlar savaşanlar mı ? Tabii ki hayır... Onlarda Uhud dağının doğu kısmında fazlaca yüksekte olmayan bir yerde mağaraya saklanan Muhammed'in çevresinde toplanmışlar. Tahminime göre 150-200 kişi.
Bazı rivayetlede aşağıdan onlara seslenerek "Muhammed orda mı, Ebubekir orda mı Ömer orda mı" diye seslenen Ebu Süfyan'a Ömer'in cevap verdiği yazılıdır ama Ebubekr hakkında bir bilgi yok. Acaba o da Muhammed ile birlikte mağaraya mı tünemişti ?
Burada her zaman problemimiz maalesef tek taraflı kaynaklardan araştırma yapmak zorunda kalışımız. Adamların hepsi Müslüman ve Muhammed'in peygamber olduğunu düşünüyor ve hal böyleyken ona halel getirecek bir gerçeği gizleme yolunu seçiyorlar. Üstelik mezhep farklılıkları bile önemli bir rol oynuyor gerçeğin gizlenmesinde. Bu anlamda İslam kaynakları içinden "objektif" bir bakışla yazılmış kaynak bulmak mümkün değil.
Gerçekte Ömer savaştan kaçmış olsaydı bile hangi babayiğit bunu yazabiliridi ki ? Üstelik diğer taraftan da ulaşan bir kaynak yok ki çift taraflı "teyit etme" yoluna gidelim veya olaylara diğer tarafın gözüyle de bakalım. Ebu Süfyan'ın bir hatırası mı var bugüne gelen ? Olsa bile İslam devletleri onu korumaz yok etme yoluna giderlerdi.
Uhud savaşından 1 gün sonra. Muhammed yaralı ve morali bozuk ashabının moralini düzeltmek için bir gazve daha organize ediyor ve bu ahvalde ayetler indiriyor. İlk başta Abdullah İbn Ubey (ki Muhammed kendisine "müşrik" demesine rağmen ondan yardım bekliyordu) kendisine ait 300 kişilik birliğini geri çekerek Muhammed'i terkeder ve ona yönelik Ali İmran 167 ayeti iner (!)
Ali İmran 167. İki birliğin karşılaştığı gün sizin başınıza gelenler, ancak Allah'ın dilemesiyle olmuştur ki, bu da, müminleri ayırdetmesi ve münafıkları ortaya çıkarması için idi. Bunlara: "Gelin, Allah yolunda çarpışın; ya da savunma yapın" denildiği zaman, "Harbetmeyi bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik" dediler. Onlar o gün, imandan çok, kafirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Halbuki Allah, onların içlerinde gizlediklerini daha iyi bilir
Ali İmran 168. (Evlerinde) oturup da kardeşleri hakkında: "Bize uysalardı öldürülmezlerdi" diyenlere, "Eğer doğru sözlü insanlar iseniz, canlarınızı ölümden kurtarın bakalım!" de.
Yukarıda göreceğiniz gibi Uhud'a katılmayan Abdullah İbn Übey için inmiş (!) iki ayet mevcuttur.
Ve artık sırada Muhammed'in oldukça morali yıkılmış olan ashabına moral verme zamanı gelmiştir.
Ali İmran 169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar
Ali İmran 170. Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.
Ali İmran 171 :Onlar, Allah'tan gelen nimet ve keremin; Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler
Ali İmran 172. Yara aldıktan sonra yine Allah'ın ve Peygamber'in çağrısına uyanlar (özellikle) bunların içlerinden iyilik yapanlar ve takva sahibi olanlar için pek büyük bir mükafat vardır.
Evet, herzaman yaptığı gibi Muhammed yine cennet vaadi ile adamlarını toparlamaya çalışır.
İlginçtir ki, Uhud savaşından kesin bir galibiyetle dönen Ebu Süfyan 2900 kişilik ordusu ile geri dönerken Muammed 500 kişilk ordusu ile onların peşine düşüyor. Burada amaç tamamıyla "psikolojik" ve Muhammed düşman ordusunu "önüne katıp kovalayan" bir görüntü vermek istiyor. Böylelikle kendi ashabına bir nevi "düşmanı kovalayarak kaçırdık" görüntüsü vermiş olacak. Zaten Kureyşlilerin atları ile değil de develeri ile ayrılmasından onların Medine'ye girmek için değil Mekke'ye geri dönmek için savaş meydanından ayrıldıklarını anlayan Muhammed burada da oldukça akıllıca davranarak moralmen yıkılmış ashabına şevk veriyor ve Medine halkınında gözünden düşmemek için "onları kovaladık" görüntüsü çiziyor. Burada Uhud'da yaralananlar da bu sefere katılıyor, nitekim Ali İmran 172'de bahsedilen yaralılar bunlar.
Medine'ye 3 mil mesafede bulunan Hamrau'l-Esed'e varırlar. Burada üç gün kalırlar. Muhammed'in uyugladığı "psikolojik harp" teknikleri burada da devam eder. Huzâ kabilesinden Ma'bed isminde bir genci Ebu Süfyan'ın yanına gönderir ve bu genç ona şöyle der :
--Muhammed ve adamları o kadar büyük bir kuvvetle seni takip ediyorlar ki, bu derece büyük bir topluluğu ömrümde görmedim. Uhud'a katılmayanları da yaptıklarından pişman olmuşlar ve hepsi birden toplanıp gelmişler"
Nasıl ama ? "Psikolojik harp" diye ben buna derim...
Bunun üzerine Ebu Süfyan oradan geçen ve Medine'ye giden bir kervanın adamlarını Muhammed'e elçi olarak göndererek (ki karşılığında onlara kuru üzüm vermiştir)
"Gelip oraya onların kökünü kazıyacağız" diye mesaj gönderir.
Ali İmran 173. Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" dediler.
Bu ayetten anladığımız kadarıyla Ebu Süfyan'ın elçisinin sözlerine (ki aynı Muhammed'in sözleri gibi tamamıyla psikolojik harp amaçlı) Muhammed ayet ile karşılık vererek ashabının moralini yükseltiyor.
Ali İmran 175. İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun
Ebu Süfyan'dan "işte o şeytan" diyerek giriş yapan bu ayette de Muhammed onun "kökünü kazıyacağız" mesajına karşı verdiği cevap vardır ama bu cevap kendi ashabına yöneliktir.
Muhammed birliklerini Hamrau'l-Esed'de yerleştirdikten sonra geceleri binlerce ateş yaktırararak kalabalık bir görüntü veriyor ve 3. gün de geriye dönüyor. Muhammed'in çatışma olmadan döndüğü gazvelerine bir yenisi daha ekleniyor.
Not : Yolda giderken Muhammed'in gözcü olarak önden gönderdiği iki kardeş (Süfyan kardeşler) Kureyşliler tarafında öldürülüyor.
Evet buradan da anlaşılacağı gibi Kuran ayetleri yaşanmış olaylar üzerine inmiştir. Hatta anlaşılacağı gibi o dönemde Muhammed ile muhattab olan bazı kişilerin söylediklerine karşılık inen birçok da ayet vardır.
Hal böyle iken hala Kuran'ın mesajları tüm zamanlar ve tüm insanlık içindir diyen var mı ? "Kuran zamandan muaftır" diyen birisi bu sözlerine Kuran'dan bir dayanak bulamaz.
İnsanlar çoğu kere kendi sözlerini ve isteklerini gerçek zannetme yanılgısına düşüyorlar. Halbuki sadece sen öyle olmasını istiyorsun ve senin bu kendi isteğin gerçeği zorlama yorumlar ile çarpıtmana neden oluyor.
Şimdi koca Türk milletini Abdullah İbn Ubey denilen bir Arap kabilesi liderine söylenmiş ayetler ile kandırmanın bir alemi var mı ? Gerçek ne ise odur ve Kuran tamamıyla Muhammed'in kendi ihtirasları, hırsı, kini, düşmanlıkları, ganimet sevdası, kadın düşkünlüğü ile dolu ayetlerden oluşur.
Uhud ile ilgili bazı notlar:
Ebu Süfyan oğlu Hanzala'nın Bedir'de öldürülmesinin intikamını almak istiyordu ve savaştan önce oğlu Hanzala'yı öldüren Hamza için çok iyi mızrak atan köle Vahşi bunun için görevlendirilmişti AMA birisi daha vardı hedefinde, o da müsümanların saflarında çarpışacak olan HANZALA idi.
Hanzala yalnızca ismi nedeniyle özel olarak seçilmişti çünkü Ebu Süfyan'ın Bedir'de ölen oğlunun adı da Hanzala idi ve Ebu Süfyan oğlu Hanzala ya karşın ismi Hanzala olan birini öldürmek istiyordu.
Peki bu hedefteki Hanzala kimdi ? Ebu Süfyan ile birlikte savaşan Ebu Amir'in oğlu idi. Ebu Amir Evs kabilesinden Medine de sayıları çok az olan Hristiyanlardan birisi idi ve Medine'yi terkedip Mekke'ye yerleşmiş bir keşişti. Savaşın başlarında müslüman birliklerinin önüne kadar gelip onlardan Muhammed'i bırakmalarını istemişti.
Evet işte bu Ebu Süfyan'ın yanında çarpışmaya gelen Ebu Amir'in oğlu olan ve Muhammed'in saflarında çarpışan Hanzala da önceden hedef seçilmiş ama bu Ebu Amir'e söylenmemişti (benim kanaatim budur)
Ve savaşta Hanzala hayatını kaybeder. Ebu Süfyan Uhud yamaçlarında bir tepeye sığınmış müslüman birliklerine yaklaşıp bağırır :
--Bedir'e karşı Uhud, Hanzala'ya karşı Hanzala !
O sırada Ebu Amir, oğlu Hanzala'nın başına gelmişti ve yaslı yaslı şöyle diyordu:
--Ben seni bu adama karşı uyarmadım mı ? (Muhammed'i kastediyordu)
--Fakat sen babana karşı saygılı, soylu, karakterli bir çocuktun. Öldüğün zaman da arkadaşlarınla beraber öldün. Eğer Allah şu yatan adama (Hamza'yı göstererek) veya Muhammed'in taraftarlarına bir mükafat verirse, seni de mükafatlandırsın !"
Kaynak : Siret ödülü sahibi Martin Lings /Ebubekir Siraceddin
Ali İmran 121. Hani sen, sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. . .-Allah, hakkıyle işiten ve bilendir.
Uhud savaşında, Muhammed'in sağ ve sol kanatlara yerleştirdiği, Hazrec kabilesinden Seleme oğulları ile Evs kabilesinden Harise oğulları Kureyş ordusuna direnme konusunda oldukça çekingenlik gösteriyorlardı. Bu durum Kuran'da şu şekilde geçer:
Ali İmran 122. O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. Müminler, yalnız Allah'a dayanıp güvensinler
Muhammed bu kabileleri ve kendi ashabını geri çekilmeme konusunda ikna etmeyi başardı şu ayetlerle:
Ali İmran 123. Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir'de de size yardım etmişti. Öyle ise, Allah'tan sakının ki O'na şükretmiş olasınız
Ali İmran 124. O zaman sen, müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir?
Ali İmran 125. Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz, nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder.
Dikkat edilirse burada Muhammed, Allah'ın melekler ile müminlere yardım edeceği vaadinde bulunuyor ve bu moral destek oldukça işe yarıyor çünkü daha önce Bedir savaşında 300 kişilik bir birlik ile 1000 kişilik bir Kureyş ordusunu hüsrana uğrartmışlardı ve Muhammed Enfal 9-12 arasındaki ayetler ile bunun Allah'ın melekleri yoluyla kazanıldığı konusunda ashabını ikna etmişti.
Hatırlayalım o ayeti :
Enfal 9. Siz Rabbinizden yardım istiyordunuz, O da: "Ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım edeceğim," diye duanızı kabul buyurmuştu
Bedir savaşında 1'e karşı 3 oranı olmasına rağmen savaş kazanılmış ve bu durum Muhammed'in ashabı arasında mucizevi bir durum olarak algılanmış, Muhammed'de bunu fırsat bilerek bunu Allah'ın kendilerine destek verdiğini ispatlamak için kullanmış ve Kuran'a bir dizi "Müslümanlara yardım eden melekler" ile ilgili ayet koydurmuştu.
Gelelim Uhud'a: Muhammed 700 kişilik birlikle hareket ederek Uhud dağının yamacına ulaştı. Abdullah İbn Cüheyr komutasında 50 kişilik okçu kuvvetini de düşmanın sızma ihtimali bulunan dağın geçidine yerleştirdi.
Savaşın başlangıcında Muhammed'in ordusu üstün durumdaydı ve Kureyş ordusunu bozguna uğratmayı başarmıştı. ama Muhammed'in ganimet düşkünü ashabı Kureyş'in bozulduğunu anlayınca yerlerinde duramayıp savaş alanına indiler. Okçuları gözetleyen Kureyş ordusunun bir kolu bunların çoğunun yerlerinden ayrıldığını görünce hücuma geçti ve Müslümanlara arkadan saldırdı. Taş ve ok yağmuru ile Müslümanları sıkıştırdılar ve bu taş yağmurundan Muhammed de nasibin aldı bir dişinin kırılması, dudak, alın ve yanağından yara almasıyla.
O arada birisi "Muhammed öldürüldü" diye bağırdı ve bu ses Müslümanların moralini iyice dağıttı ama sonra Muhammed'in yaşadığını farkedip onun çevresinde toparlandılar ve Uhud dağına doğru geri çekildiler. Uhud dağında bir mağranın içinde Muhammed gizlendi.
Ebu Süfyan yanlarına kadar gelip:
--Muhammed aranızda mı, diye seslendi
Muhammed'İn emri üzerine kendisine cevap verilmedi. Ebu Süfyan bir kaç kez daha sordu ve yine cevap alamadı.
Bu seferde Ebubekir aranızda mı, diye sordu, sonrada Ömer aranızda mı, diye sordu ve yine cevap alamayınca;
--Bunlar ölmüş. Bunların ölmesi bize yeter, diyerek ayrıldı.
İlginçtir ki, Ebu Süfyan Muhammed'in Uhud'daki ashabına elinde imkan olmasına rağmen bir şey yapmamıştır. Bir "münafık"tan beklenmeyecek şeydir bu. İkincisi Ebubekir ve Ömer de ortalıkta görünmemektedir. Uhud'da savaş meydanından kaçan sahabeler ile ilgili 3 adet liste mevcuttur meğazilerde ve bunlardan birinde Ömer'de savaş meydanından kaçan sahabe olarak geçmektedir. Her ne kadar doğru olup olmadığını bilemesekte bu yukarıdaki durumdan anladığımız kadarı ile Ömer ve Ebubekir ortada yoktur.
Tabii Muhammed de ancak Ebu Süfyan ve ordusunun Uhud'dan ayrılmasından sonra tünediği mağradan çıkabilmiştir.
Bu savaşın bir diğer ilginç noktası Vahşi'nin, Hamza’yı öldürmesi ve Ebu Süfyan’ın karısı Hind'in, Hamza'nın ciğerini yemesidir.
Evet yukarıda görüleceği gibi Ali İmran suresinin 123-125 ayetleri hiçte fayda etmemiş ve Muhammmed'in Allah'ı Bedir'deki gibi melekleri gönderme konsusunda verdiği sözü tutmamıştır.
Ama sözünü tutmayan Allah'ın bahanesi hazırdır:
Ali İmran152. Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vadini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve asi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkardır.
İlginç çünkü bu yenilgiye rağmen Allah "melek göndererek" müminlere yardım vaadini tuttuğunu söylüyor ama suçu Muhammed'in emirlerini dinlemeyerek ona asilik yapan sahabelere yükleyerek onların "dünyayı isteme" yani okçu birliğinin ilk saldırısında dağılan Kureyş birliğinin mallarına hücum etmesini bahane göstererek onları zaferden mahrum ettiğini söylüyor üstelik bir "imtihan" olarak.
Devam edelim :
Ali İmran 153. O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Evet burada Muhammed'in birlikleri Allah'tan gelecek nişanlı (üniformalı) melek yardımına güvenmekle hata yaptıklarını anlamışlar ve "kaçanın anası ağlamaz" parolası ile hareket ederek savaş meydanından kaçmışlardır. Peki ayetteki şu cümleye anlam verebilen var mı ?
(Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz.
Nasıl oluyor da keder sonucu insan başına gelene üzülmüyor ? Allah keder veriyor ve bunun sebebini de "üzülmeyesiniz diye verdim" şeklinde açıklıyor. Demek keder üzüntüye iyi geliyor...
Ali İmran 154. Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, "Bu işten bize ne!" diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. "Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptı). Allah içinizde ne varsa hepsini bilir
Bütün bunlara rağmen Allah yenilen müminleri teskin etmek için onlara bir çeşit "uyuklama" hali veriyor. Panik halinde olan ve "Nasıl olurda Allah vaadettiği melekleri bize göndermez" diyen sahabeleri damardan narkoz verir gibi "uyuklama" hali vererek teskin ediyor.
Ali İmran 155. (Uhud'da) iki ordu karşılaştığı gün, sizi bırakıp gidenleri, sırf işledikleri bazı hatalar yüzünden şeytan (yerlerinden) kaydırmıştı. Yine de Allah onları affetti. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, halimdir
Evet görüleceği gibi burada da şu yerlerini terkeden okçu birliklerine kafayı takmış olan Allah bu işin suçlusu olarak bu sefer de "şeytan"ı gösteriyor. Şeytan Muhammed'in okçu birliklerinin kalbine "ganimet" düşkünlüğünü koymasaydı ve savaş meydanında düşmanın dağıldığını görür görmez onların geride bıraktıkları ganimetlere saldırmasalardı bütün bunlar olmayacaktı ama neyse....
Acaba Muhammed' in ashabını ganimete alıştıran kimdi? Şeytan mı yoksa kumandanları mı yoksa Allah'ın Kuran'da özellikle Enfal suresinde hababam dağıtım oranlarını vererek bahsettiği ganimet ayetleri mi?
Ali İmran 165. (Bedir de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başınıza geldiği için mi "Bu nasıl oluyor!" dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter.
Evet kendi kusurları...Ama onların kalbine ganimet düşkünlüğünü yerleştiren de Allah değil miydi ?
Daha önce Bedir savaşında elde edilen ganimetin paylaşımı ile ilgili bu ayette neyin nesi ?
Enfal 41. Eğer Allah'a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a, Resulüne, onun akrabalarına yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.
Üstelik ileride başka ayetlerde de göreceğimiz gibi Allah sadece elde edilen ganimetin paylaştırılması için değil gelecekte elde edilecek olan ganimetler ile ilgili de "vaad"lerde bulunur Kuran'da, özellikle Fetih suresinde..
Neyse burada keseyim artık. Ama hala kafama takılan bir soru var: Ebubekr ile Ömer Uhud'da kaçanların arasında mıydı ?
Uhud firarileri ile ilgili 3 farklı "siret" kaynağında şöyle bir durum var :
Vaqıdi: Filan, el-Haris b. Hatib,... (c. l, s. 227).
İbn Ebi'l-Hadid: Osman, Ömer, el-Hâris b. Hâtib,... (c. 3, s. 398).
Belazuri: Osman, el-Hâris b. Hâtib,... (c. l, s. 326)
(Kuran ve Sünnet Üzerine Makaleler, Hikmet Zeyveli)
Vakidi "filan" ifadesini kullanarak firarilerden birisinin ismini vermek istememiş. Anlaşılıyor ki, oldukça saygın bir isim ve Vakidi bunu gizlemeye çalışıyor. Ama Hadid'de Osman ve Ömer ikisi birden mevcut. Hadid bir Şii olduğu için Ömer'i sonradan kendisi eklemiş olabilir.
Belazuri'de Vakidi'nin "filan" olarak ifade ettiği Osman görünüyor.
Vakidi'de tek "filan" olduğu için bu ismin Osman olması muhtemel görünüyor.
Evet "Hz. Osman" Uhud'dan firar edenlerin arasında ama Ömer ve Ebubekr nerede ? Muhammed'in yanında olsalardı Ebu Süfyan'ın hedefi olacaklardı.
Ali İmran 153. O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz...
Bu Muhammed'in çağırmasına rağmen ona dönüp bakmadan kaçanlar "firari" olanlar... Peki Muhammed ile birlikte olanlar savaşanlar mı ? Tabii ki hayır... Onlarda Uhud dağının doğu kısmında fazlaca yüksekte olmayan bir yerde mağaraya saklanan Muhammed'in çevresinde toplanmışlar. Tahminime göre 150-200 kişi.
Bazı rivayetlede aşağıdan onlara seslenerek "Muhammed orda mı, Ebubekir orda mı Ömer orda mı" diye seslenen Ebu Süfyan'a Ömer'in cevap verdiği yazılıdır ama Ebubekr hakkında bir bilgi yok. Acaba o da Muhammed ile birlikte mağaraya mı tünemişti ?
Burada her zaman problemimiz maalesef tek taraflı kaynaklardan araştırma yapmak zorunda kalışımız. Adamların hepsi Müslüman ve Muhammed'in peygamber olduğunu düşünüyor ve hal böyleyken ona halel getirecek bir gerçeği gizleme yolunu seçiyorlar. Üstelik mezhep farklılıkları bile önemli bir rol oynuyor gerçeğin gizlenmesinde. Bu anlamda İslam kaynakları içinden "objektif" bir bakışla yazılmış kaynak bulmak mümkün değil.
Gerçekte Ömer savaştan kaçmış olsaydı bile hangi babayiğit bunu yazabiliridi ki ? Üstelik diğer taraftan da ulaşan bir kaynak yok ki çift taraflı "teyit etme" yoluna gidelim veya olaylara diğer tarafın gözüyle de bakalım. Ebu Süfyan'ın bir hatırası mı var bugüne gelen ? Olsa bile İslam devletleri onu korumaz yok etme yoluna giderlerdi.
Uhud savaşından 1 gün sonra. Muhammed yaralı ve morali bozuk ashabının moralini düzeltmek için bir gazve daha organize ediyor ve bu ahvalde ayetler indiriyor. İlk başta Abdullah İbn Ubey (ki Muhammed kendisine "müşrik" demesine rağmen ondan yardım bekliyordu) kendisine ait 300 kişilik birliğini geri çekerek Muhammed'i terkeder ve ona yönelik Ali İmran 167 ayeti iner (!)
Ali İmran 167. İki birliğin karşılaştığı gün sizin başınıza gelenler, ancak Allah'ın dilemesiyle olmuştur ki, bu da, müminleri ayırdetmesi ve münafıkları ortaya çıkarması için idi. Bunlara: "Gelin, Allah yolunda çarpışın; ya da savunma yapın" denildiği zaman, "Harbetmeyi bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik" dediler. Onlar o gün, imandan çok, kafirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Halbuki Allah, onların içlerinde gizlediklerini daha iyi bilir
Ali İmran 168. (Evlerinde) oturup da kardeşleri hakkında: "Bize uysalardı öldürülmezlerdi" diyenlere, "Eğer doğru sözlü insanlar iseniz, canlarınızı ölümden kurtarın bakalım!" de.
Yukarıda göreceğiniz gibi Uhud'a katılmayan Abdullah İbn Übey için inmiş (!) iki ayet mevcuttur.
Ve artık sırada Muhammed'in oldukça morali yıkılmış olan ashabına moral verme zamanı gelmiştir.
Ali İmran 169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar
Ali İmran 170. Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.
Ali İmran 171 :Onlar, Allah'tan gelen nimet ve keremin; Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler
Ali İmran 172. Yara aldıktan sonra yine Allah'ın ve Peygamber'in çağrısına uyanlar (özellikle) bunların içlerinden iyilik yapanlar ve takva sahibi olanlar için pek büyük bir mükafat vardır.
Evet, herzaman yaptığı gibi Muhammed yine cennet vaadi ile adamlarını toparlamaya çalışır.
İlginçtir ki, Uhud savaşından kesin bir galibiyetle dönen Ebu Süfyan 2900 kişilik ordusu ile geri dönerken Muammed 500 kişilk ordusu ile onların peşine düşüyor. Burada amaç tamamıyla "psikolojik" ve Muhammed düşman ordusunu "önüne katıp kovalayan" bir görüntü vermek istiyor. Böylelikle kendi ashabına bir nevi "düşmanı kovalayarak kaçırdık" görüntüsü vermiş olacak. Zaten Kureyşlilerin atları ile değil de develeri ile ayrılmasından onların Medine'ye girmek için değil Mekke'ye geri dönmek için savaş meydanından ayrıldıklarını anlayan Muhammed burada da oldukça akıllıca davranarak moralmen yıkılmış ashabına şevk veriyor ve Medine halkınında gözünden düşmemek için "onları kovaladık" görüntüsü çiziyor. Burada Uhud'da yaralananlar da bu sefere katılıyor, nitekim Ali İmran 172'de bahsedilen yaralılar bunlar.
Medine'ye 3 mil mesafede bulunan Hamrau'l-Esed'e varırlar. Burada üç gün kalırlar. Muhammed'in uyugladığı "psikolojik harp" teknikleri burada da devam eder. Huzâ kabilesinden Ma'bed isminde bir genci Ebu Süfyan'ın yanına gönderir ve bu genç ona şöyle der :
--Muhammed ve adamları o kadar büyük bir kuvvetle seni takip ediyorlar ki, bu derece büyük bir topluluğu ömrümde görmedim. Uhud'a katılmayanları da yaptıklarından pişman olmuşlar ve hepsi birden toplanıp gelmişler"
Nasıl ama ? "Psikolojik harp" diye ben buna derim...
Bunun üzerine Ebu Süfyan oradan geçen ve Medine'ye giden bir kervanın adamlarını Muhammed'e elçi olarak göndererek (ki karşılığında onlara kuru üzüm vermiştir)
"Gelip oraya onların kökünü kazıyacağız" diye mesaj gönderir.
Ali İmran 173. Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" dediler.
Bu ayetten anladığımız kadarıyla Ebu Süfyan'ın elçisinin sözlerine (ki aynı Muhammed'in sözleri gibi tamamıyla psikolojik harp amaçlı) Muhammed ayet ile karşılık vererek ashabının moralini yükseltiyor.
Ali İmran 175. İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun
Ebu Süfyan'dan "işte o şeytan" diyerek giriş yapan bu ayette de Muhammed onun "kökünü kazıyacağız" mesajına karşı verdiği cevap vardır ama bu cevap kendi ashabına yöneliktir.
Muhammed birliklerini Hamrau'l-Esed'de yerleştirdikten sonra geceleri binlerce ateş yaktırararak kalabalık bir görüntü veriyor ve 3. gün de geriye dönüyor. Muhammed'in çatışma olmadan döndüğü gazvelerine bir yenisi daha ekleniyor.
Not : Yolda giderken Muhammed'in gözcü olarak önden gönderdiği iki kardeş (Süfyan kardeşler) Kureyşliler tarafında öldürülüyor.
Evet buradan da anlaşılacağı gibi Kuran ayetleri yaşanmış olaylar üzerine inmiştir. Hatta anlaşılacağı gibi o dönemde Muhammed ile muhattab olan bazı kişilerin söylediklerine karşılık inen birçok da ayet vardır.
Hal böyle iken hala Kuran'ın mesajları tüm zamanlar ve tüm insanlık içindir diyen var mı ? "Kuran zamandan muaftır" diyen birisi bu sözlerine Kuran'dan bir dayanak bulamaz.
İnsanlar çoğu kere kendi sözlerini ve isteklerini gerçek zannetme yanılgısına düşüyorlar. Halbuki sadece sen öyle olmasını istiyorsun ve senin bu kendi isteğin gerçeği zorlama yorumlar ile çarpıtmana neden oluyor.
Şimdi koca Türk milletini Abdullah İbn Ubey denilen bir Arap kabilesi liderine söylenmiş ayetler ile kandırmanın bir alemi var mı ? Gerçek ne ise odur ve Kuran tamamıyla Muhammed'in kendi ihtirasları, hırsı, kini, düşmanlıkları, ganimet sevdası, kadın düşkünlüğü ile dolu ayetlerden oluşur.
Uhud ile ilgili bazı notlar:
Ebu Süfyan oğlu Hanzala'nın Bedir'de öldürülmesinin intikamını almak istiyordu ve savaştan önce oğlu Hanzala'yı öldüren Hamza için çok iyi mızrak atan köle Vahşi bunun için görevlendirilmişti AMA birisi daha vardı hedefinde, o da müsümanların saflarında çarpışacak olan HANZALA idi.
Hanzala yalnızca ismi nedeniyle özel olarak seçilmişti çünkü Ebu Süfyan'ın Bedir'de ölen oğlunun adı da Hanzala idi ve Ebu Süfyan oğlu Hanzala ya karşın ismi Hanzala olan birini öldürmek istiyordu.
Peki bu hedefteki Hanzala kimdi ? Ebu Süfyan ile birlikte savaşan Ebu Amir'in oğlu idi. Ebu Amir Evs kabilesinden Medine de sayıları çok az olan Hristiyanlardan birisi idi ve Medine'yi terkedip Mekke'ye yerleşmiş bir keşişti. Savaşın başlarında müslüman birliklerinin önüne kadar gelip onlardan Muhammed'i bırakmalarını istemişti.
Evet işte bu Ebu Süfyan'ın yanında çarpışmaya gelen Ebu Amir'in oğlu olan ve Muhammed'in saflarında çarpışan Hanzala da önceden hedef seçilmiş ama bu Ebu Amir'e söylenmemişti (benim kanaatim budur)
Ve savaşta Hanzala hayatını kaybeder. Ebu Süfyan Uhud yamaçlarında bir tepeye sığınmış müslüman birliklerine yaklaşıp bağırır :
--Bedir'e karşı Uhud, Hanzala'ya karşı Hanzala !
O sırada Ebu Amir, oğlu Hanzala'nın başına gelmişti ve yaslı yaslı şöyle diyordu:
--Ben seni bu adama karşı uyarmadım mı ? (Muhammed'i kastediyordu)
--Fakat sen babana karşı saygılı, soylu, karakterli bir çocuktun. Öldüğün zaman da arkadaşlarınla beraber öldün. Eğer Allah şu yatan adama (Hamza'yı göstererek) veya Muhammed'in taraftarlarına bir mükafat verirse, seni de mükafatlandırsın !"
Kaynak : Siret ödülü sahibi Martin Lings /Ebubekir Siraceddin
İlginç notlara devam :
-- Hamza, Ebu Süfyan'ın kuzenidir.
---Bu savaşan tarafların birbirlerinin birinci derceden yakını olması gerçeği hem Bedir'de hem de Uhud'da oldukça sık görülen bir durumdu.
Bunlardan birisi de Uhud'da Ebu Bekir'in oğlu Abdu'l- Kâ'be idi.
Ebu Bekir Uhud'da oğlu Abdu'l- Kâ'be'nin üzerine kılıcını çekerek onu öldürmek için hışımla yürümüş ama Muhammed son anda ona "Kılıcını kınına sok" emri vererek durdurmuştu. (Vakıdi 257)
Ali İmran 175. İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun
Bu ayette Kuran (yani Muhammed), Ebu Süfyan'a hitaben "İşte o şeytan" ifadesini kullanıyor.
Hatırlayacaksınız Ebu Süfyan Muhammed'i korkutmak için bir elçi aracılığı ile ona çok kalabalık bir ordu ile gelip onun kökünü kazıyacağını söylemişti ve Muhammed'de onun bu tehdidine karşı bu ayet inmişti.
Peki Ebu Süfyan Mekke'nin fethinden sonra müslüman oldu...Ne oldu şimdi bu ayetteki "şeytan"a ? Bu ayet kaldı havada asılı olarak. Artık bir hükmü yok gibi görünüyor.
Eeee yok Ebu Cehil, yok Ebu Leheb, yok Ebu Süfyan diyerek bir kutsal kitabı kendi kişisel kin ve nefretlerine kurban edersen işte foyan dökülür böyle...
Artık bunu da Kuran ayetleri zamandan muaftır ve Kuran tüm zamanların kitabıdır diyenler düşünsün değil mi ama ?
16 yorum:
sen ayetleri kendine göre yorumluyorsun belliki dinin olmadığı için veya ateist olduğun için insanların kafalarını karıştırıcı bir misyon anlayışı içindesin. insan ölüm anı gelince öyle bir hal alırki. sen sakın unutma bu sözü bu yazdıklarından sebep allahın gazabı onu inkar edenler ve ona ortak koşanların üstünedir.
ALLAHIN SANA VERDİĞİ VAKTİ BU ŞEKİLDE KULLANMAYA DEVAM ET.BELLİKİ İSLAM DİNİ İLE İLGİN YOK.MUHTEMELEN FİĞER YORUMLARDAKİ GİBİ ATEİST BİR İNANCA SAHİPSİN.UNUTMAKİ..?
ZARİAT SURESİ
8ayet: Siz, gerçekten birbirini tutmaz bir söz (çelişkili ve aykırı görüşler) içindesiniz.6
9.Ayet: Ondan çevrilen çevrilir,7
10.Ayet: Kahrolsun, o 'zan ve tahminle yalan söyleyenler';8
11.Ayet: Ki onlar, 'bilgisizliğin kuşatması' içinde habersizdirler
SANIRIM YETERLİ....ALLAH SİZEDE İSLAMI NASİP ETSİN İNŞALLAH....
KAFANA GÖRE BÖYLE AYETLERI YORUMLARSAN.
ALLAH tan hidayet beklme! Hidayet hak edene verilir. Sen se küfründe israrcisin, üstelik birde anlamak istedigin gibi yorumliyorsun. Seytan senin aklini esir almis.
^and olsun:biz sabrediyoruz,sizde sabredin..^
bildiğim kadarıyla herşey ana maddesinde atom var ve bizde atomdan yaratıldık yani denge düzen nizam ...
yani atomdan öncesi mi yok mu diye inkar edeceksin yoksa he varda ondan öncede başka maddenin olduğunda mı tahmin yürüteceksin yürüteceksin mecbursun matematikte bile sonsuzluğun olduğu ıspatlıdır.
o halde yaratıcı vardır.
bundan şüphe yok ve o tektir.
bunda inkar edecek vesvese şirk koşacak yalan yok ihlas süresi ve diğer sureler buna delil ve onaydır.
KOVULMUŞ ŞEYTANIN ŞERRİNDEN,VESVESESİNDEN,DİŞİSİ VE ERKEĞİNDEN HZ ALLAH( AZZE VE CELLE)YE SIĞINIRIM.
« De ki: O Allah birdir, büyüklük onda nihayet bulmuştur, daim ve bakidir, her şeyden müstağni ve her dileğin merci'dir. Doğmamış, doğurmamıştır. Hiç bir eşi ve benzeri yoktur. »
TAM MEAL VERMEMİŞ ZATEN PROBLEM ORDA ARAPÇA MEALİ İYİ VEREMEMEKTE DİYOR Kİ :
KUL DESİNKİ : ALLAH (azze ve celle) BİRDİR TEKTİR!(ondan başkası yoktur,öncesi ve sonrası yoktur!
o baş ve sondur.ki:öyle olmamış olsa idi)(ondan öncesi öncesi vs olacak olmuş idi ki bu olamaz denge ve nizam olmaz idi,emir veren olamaz idi ki bu mümkün değil herşey gayet nizami)
O DOĞMAMIŞ DOĞURMAMIŞTIR!
(eğer doğmuş olsa idi ailesi olurdu ki ailesininde ailesi olurdu buda ondan güçlü olanların var olduğuna delalet ederdi ki bu yine mümkün değil!!!)
DOĞURMAMIŞTIR HZ İSA ONUN KULUDUR VE DİĞERLERİ VE HEPİMİZ.O MEKAN DEĞİL CEVHER DEĞİL O HERŞEYDEN MÜNEZZEHTİR.
( herşeyin onun emri ve dahilindedir o yorulmaz o zamanı da mekanıda yaratandır o baştır o sondur.)
HİÇBİR EŞİ BENZERİ YOKTUR ONA HİÇBİRŞEY DENK DEĞİLDİR.
(yani onun tekliği ve sonsuzluğu sahih ve sabittir.atoma veya başka birşeye tapmanıza gerek yok atoma ol diyen ve onu oldurana inanıp sonunuza hazırlık yapmak kafi.)
atomu bulan insandır var olduğunu,hayvanlar bunu ıspatlayacak olan değildir değil mi? o halde bu inat inkar size yazık ettirir içten içe bir korkuyla kuşatılı ve kuşkuyla kuşatılıyken ki çoğu aca ölünce ne olacak yok oluşta mana bulamayıp kafasının yorulması sonucu pes edip düşünmeyip yerine hemen unutma ve bi kaçış gerçekten ve kendin kaçış hayır siz hadislere de kılıf uydurursunuz ya o da sizin ayıbınız.
tövbe et ve rabbinin rahmeti ve merhametine nail olursun belki inşallah
bunun gibi düşünenlere zamanında İMAMI-AZAM EBU HANİFE Hz cevamı vermiş kardeşlerim bunlar süt,ün içerisindeki yagı göstersinler önce sonra ALLAH cc onlara gözükür
milyonlarca milyarlarca kez haşa rabbim bağışlasın beni ama bu dediklerin doğru olsaydı bile kimseye bir şeyi ispat edemedin işte senin zayıflığın şeytanın yoldaşı.
big bang materyalizminizi patlattı daha neyi savunuyorsunuz, bilim diyor ki yoktan yaratıldık, e kuranda diyor aynısını bilim diyor ki dünya oluşmadan önce toz halindeydi e kuranda diyor, bilim diyor ki evren genişliyor e kuranda diyor (musiun kelimesini kendi atesit düşüncesine göre uyduran arkadaşlarda var mâlesef)
e kuran da diyor bilimde de diyor, bilen biliyor ama işine gelmiyor bir tek akılsızlar Allah demiyor...
Her şey olacağına varır.Gerçek mutlaka açığa çıkar. Bu yolun sonucunda hak'ettiğini mutlaka yaşarsın. Varoluş bilmecesi herkese açık olsaydı sen bunları tartışmıyor olacaktın. Doğru olduğunu varsaydığın bu güzellemelerin varlığını kabul etmediğin Allah'ın senden hesap soracağı gerçeğini değiştirmez. Onlar sabırlıdır. Onlar günü gelinceye kadar dokunmazlar. Ama mezara girer girmez çekeceğin muhakkak. Dünya senin sandığın ve bildiğin yer olsaydı Evren'in dilini bilir sonununu başını evvelini sonrasını bilirdin.
bakın bır cekıskı daha var yakalayamadıgınız o ubeyde denen adam 300 kısılık bırlıgını gerı cekıyor,sonra savastan sonra yanı yenılgıden sonra muhammedın yanındakıler bu savasa gelmeseydık olmezdık yanı yakınlarımız olmezdı dıyor ,tam bu sırada gelen ayette,bu sozu soyleyenlere hıtaben onlar evınde otursaydıda oleceklerdı dıyor,pekı boyleyse o 300 kısılık adamını ceken kısının adamlarınında bır kısmının savastan cekıldıkten sonra yolda ve evlerınde olmesı gerekmezmıydı,madem muhammedın allahı o olenlere zaten ecellerı gelmıstı,evdede otursa oleceklerdı savassalardıda oleceklerdı dıyor,o zaman o ubeydenın 300 kısılık ordusundada olmesı gerekenler olmalıydı ama yok,eger olsaydı ıslam bunu olagan ustu sekılde anlatır,onlar savasmadan cekıldıler ama ıclerınden 50-10 kısı evlerınde oldu,yanı ecel geldımı farketmıyor derlerdı,ve bunu keramet olarak anlatırlardı ama yok ,300 kısıden 1 kısı bıle o gun olmemıs ne hıkmetse
Bir dinsiz den ancak böyle bir yorum ve açıklama beklenir. HAİN HERZAMAN HAİN DIR. ..... EY DENİZ DÜNYADA IKEN CEHENNEMDE YERİNE AYITTIRIYON. .
Kimin ne haddine ki Allah in kitabına peygamberin e ve onun güzide Ashab ina dil uzatiyor....
Bu yüzden müslüman cennete layık kafir ve dinsiz ler cehennem e müstehakdir
Yazara dinini öğretmek isteyen arkadaşların bahse girerim ki yazar kadar dini bilgisi yoktur. Hadi itiraf edin bunları ilk defa burda okudunuz. Çoğunuz meal de okumamıştır. Kimi diyor ki kafana göre yorumluyorsun. İyi de kardeşim neremizle yorumlanacak bu ayetler.
Ulan göt dersini iyi çalışmışsın ama doğruyla yanlışı o basmayan kafan ayırt edememiş dinimizle peygamberimizle kuranla ve rabbimizle ilgili doğru hitaplarda bulun yoksa ananı avradını sikerim orospu çocuğu piç sen kimin dinine dil uzatıyorsun kendini akıllımı sanıyosun lan puşt
İyi zırvasindan seni tebrik ediyorum :D bende Allah Melek göndercem diyip göndermedi falan yazıyor sandım çok saçma bir yazi yazmışsın yıllar önce ama emek var çok taraf tutmuyorsun :D
Yorum Gönder