05 Mart 2010

Mickey Mouse Öldürülmeli

Muhammed'ın Asıl Emeli

Gunumuzde Muslumanlar Islam'a karsi yapilan en ufak bir elestiriye bile tahammul edemezler. Dinlerini elestiren kisiyi oldurmekten zerre kadar cekinmezler. Bunun orneklerini yakin ve gecmis tarih sayfalarinda gorduk ve malesef gormeye devam edecegiz. Bu toleranssiz ve tahammulsuz dusunce tarzi onlara peygamberleri Muhammed tarafindan ogretilmistir. Oysa Muhammed'in tahammulsuz karakter yapisinin aksine, Mekkeli musrikler kisilerin dini inanclarina saygili ve toleransli kisilerdi. Arap yarimadasinda dinsel tahammulsuzluk, Muhammed'in ve Muhammed'in dininin ortaya cikmasi ile baslamistir. Sozde "Cahiliye Devri" diye adlandirilan donemde Mekkeli halk, kisilerin dini inanclarini hic bir sekilde diskrimine etmeden Arap yarimadasinda uyumlu bir sekilde Hristiyan, Musevi, Puperest, Mecusi ayrimi yapmaksizin yasamakta idiler. Islam oncesi Arap tarihine baktigimizda, Arap yarimadasi sinirlari icinde gerceklesmis hic bir dini savasa rastlayamamaktayiz. Muhammed yillarca Mekkeli putperest halkin babalarina sovmus ve inanclarini assagilamistir. Onca assagilama ve karalama cabalarina ragmen Mekkeli putperest halk hic bir zaman Muhammed'e veya Muhammed'in yandaslarina hic bir sekilde zarar vermemislerdir.

Muhammed'in kiskirtici sozlerinden artik bikip usanan Mekkeli putperest halk, careyi Muhammed'in amcasi Ebu Talib'e gitmekde bulmus ve "medenice" Muhammed hakkinda sikayette bulunmuslardir;


"Ey Ebû Talib! Sen bizim yaşlı ve ileri gelenlerimizden birisin. Yeğenini yaptıklarından vazgeçirmek için sana müracaat ettik. Fakat sen istediğimizi yapmadın. Vallahi, artık, bundan sonra onun babalarımızı, dedelerimizi kötülemesine, bizi akılsızlıkla ithâm etmesine, ilâhlarımıza hakaretlerde bulunmasına asla tahammül edemeyiz.
Sen, ya onu bunları yapıp durmaktan vazgeçirirsin, yahut da iki taraftan biri yok oluncaya kadar onunla da, seninle de çarpışırız."

İbni Hişâm, Sîre, 1/284; Taberî, 2/218; İbni Kesîr, Sîre, 1/47

Ebu Talib mekkeli putperest halkin sozlerini dinler ve oz yegeni olan Muhammed'i yaptiklarindan dolayi tembihler;

"Kardeşimin oğlu, kavminin ileri gelenleri bana başvurarak senin onlara dediklerini bana ârzettiler. Ne olursun, bana ve kendine acı! İkimizin de altından kalkamayacağımız işleri üzerimize yükleme. Kavminin hoşuna gitmeyen sözleri söylemekten artık vazgeç"

234. İbni Hişâm, Sîre, 1/284; Taberî, 2/220

Muslumanlarin Mekkeli putperest halk hakkinda iddia ettikleri zulm ve iskence olaylari bu kaynaklara dayalidir. Muslumanlar Muhammed'in putperest halkin inanclarina sovmelerini gormeksizin bu kaynaklari gostererek Muslumanlarin magdur kisi olduklarini iddia ederler. Guvenilir Islami kaynaklarda gecen tek siddet olayi, daha sonradan Muslumanligi kabul eden ve Muhammed'in celladligini yapan Omer'in, kendi oz kiz kardesini dovmesidir. Omer'in Islami kaynaklarda kolay sinirlenen deli bir adam oldugunu gozlemleyebiliyoruz. Deli Omer'in kafir oldugu zamanlarda muslumanligi secen kiz kardesini dovmesi direk Islam dinine yapilan bir baski degil, tam aksine aile icinde gerceklesmis bir siddet olayi idi..

Iste tam bu noktada yazimi okuyan Muslumanlar bana su sorulari sorabilirler..

Eger Muslumanlara karsi yapilan bir baski ve zulm yoktu ise, o halde Muslumanlari hicret etmeye zorlayan etken ne idi? Baski ve zulm yoksa, Muslumanlar neden evlerini terkettiler? Tehlike altinda olmayan Muslumanlarin durduk yere evlerini terkedip Medine'ye tasinmalarini nasil aciklayabilirsiniz?

Bu sorularin cevabini Enfal suresinin 72. ayetinde bulmak mumkundur. Isin asli Muslumanlar Mekke'de ki putperest halkin iskencelerinden kacmiyor, tam aksine Muhammed'in emri dogrultusunda evlerini terketmeye zorlaniyorlardi. Bakiniz Muhammed Mekkeli Musluman halki hicret etmeye zorlamak icin Allah'i nasil konusturtmaktadir;


Enfal 72. İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin velileridir. İman edip hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar, onların velayetleri size ait değildir. Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavme karşı olmadıkça, yardım etmek üzerinize borçtur. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.

Ustteki ayet, Mekke'den Medine'ye hicret etmek istemeyen Muslumanlar icin yazilan bir ayettir. Sozde iskence ve baski goren Musluman halkin neden hicret etmek istemeyisi kafalarimizda bir soru isareti birakmaktadir. Bugun Muslumanlarin bahsettikleri turde Mekke'de buyuk bir iskence ve zulm vardi ise, Muslumanlar neden seve seve Mekke'yi terketmek istememislerdir? Neden Allah olaya el koyarak Muslumanlara bu konuda ayetler indirmek zorunda kalmistir? Bir baska ayette Muhammed, Muslumanlara yine soyle seslenmektedir;

Nisa 89. Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.

Ustteki ayette Muhammed Muslumanlara evlerini terketmelerini ve Medine'ye goc etmelerini emretmektedir. Muhammed bununla da kalmayip Islam'in kultsel yapisini adeta dogrulayan bir sekilde hicret etmek istemeyenlerin oldurulmelerini emretmistir. Muslumanlar Mekkeyi putperest halkin baskisi sonucu degil, Muhammed'in tehditlerinden dolayi terketmislerdir. Muhammed'in baskisi, hicret etmek istemeyen muslumanlarin cehenneme gidecegi kararinin aciklanmasi ile daha da zorlayici bir boyut kazanmistir;

Nisa 97. Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: "Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)" Onlar da, "Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik" derler. Melekler, "Allah'ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!" derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir.

Malum, burada Musluman okuyucular yine "Peygamberimiz neden boyle bir seyi yapmak istesin? Amaci ne idi?" diye kendilerine sorabilirler. Muhammed neden Muslumanlari hicret etmek icin zorlamak isteyebilir? Muhammed nicin Muslumanlari gozunun onunden ayirmak istememistir?

Bu sorularin cevabini verebilmek icin kisinin kendisini "Kultler" ve "Narsisist kult liderleri" hakkinda gelistirmesi ve bilgilendirmesi gerekir. Tipki tarihte ki diger narsisist kult liderleri gibi, Muhammed'in de bir ruyasi vardi. Narsisist insanlar dava adamlaridir. Adnan Oktar TV'de yayinlanan her roportajinda bir "dava adami" oldugunu vurgular. Stalin'in davasi "halklarin esitligi" idi. Hitler'in davasi ise "beyaz irk'in ustunlugu" idi. Davalar narsisist'in kisiler uzerinde otorite saglayabilmesi icin bir aractir. Yakin gecmiste koktendinci bir Musluman olarak karsimiza cikan Hasan Mezarci'nin nasil bir anda reyting saglamak icin kendisini "mesih" ilan ettigini hepimiz izledik. Narsisist kult liderleri etrafinda surekli kendisini pohpohlayan muritlere ihtiyac duyarlar. Spot isiklarinin surekli kendilerinin uzerinde olmasini isterler.

Islami kaynaklara baktigimizda, daha Islam'in ilk ortaya ciktigi zamanlarda bile Muhammed'in ne gibi bir "davaya kendini adadigini" kolaylikla gorebilmekteyiz. Muhammed'in ruyasi basta Arap yarimadasina ve daha sonra tum dunyaya hukmeden bir diktator olmakti. Emeline ulasabilmek icin planlarini coktan hazirlamisti. Mekkeli musrikler Ebu Talib'in olumune yakin bir zamanda kendisini tekrar ziyaret ederek, olmeden Muhammed ile aralarinda olan anlasmazligi bitirebilmek icin soz almak isterler. Muhammed'in sovmelerine son vermesi icin Ebu Talib'in arabulucu olmasini isterler. Muhammed ise bu ziyarette asil emelini ve agzindaki baklayi dusurur. Muhammed'in insanlar uzerinde hukum sahibi olma arzusunu, Ibn'i Hisam'in da kaleme aldigi su yazi gozler onune sermektedir;


Ebû Talib ölmeden bu işe bir çözüm bulmalıyız, yoksa öldükten sonra Muhammed'e yapacağımız her iş için bizi ayıplarlar. Ebû Talib sağken bir şey yapamadılar, o öldü, yeğenine şunları şunları yaptılar, demesinler."
Bu düşüncelerinden dolayı müşriklerin ileri gelenleri toplanarak Ebû Talib'i ziyarete gittiler. Sağlık temennilerinden sonra Ebû Talib'e dediler ki:
"Ey Ebû Talib! Sen bizim reisimiz, büyüğümüzsün. Şunu görüyoruz ki, sana ölüm yaklaşmıştır. Biz senin ölümünden korkuyoruz, sen sağken şu meseleyi halledemedik, öldükten sonra hiç halledemeyiz. Sen şimdi sağken onu çağır, ondan sağlam bir söz al, biz de bir söz verelim. Bundan sonra ne o bizimle uğraşsın, ne de biz onunla." Ebû Talib, Kureyş heyetini dinledikten sonra yeğenine haber salarak, yanına gelmesini istedi. Amcasının davet haberini alan Kâinatın Efendisi, hemen ölüm döşeğindeki Ebû Talib'in yanına vardı. Bir anda kalabalık bir Kureyş topluluğu ile karşılaşan Efendimiz, bu davetin altında bir şeylerin yattığını anlamakta gecikmedi. Ebû Talib, Kureyş heyetinin isteklerini yeğenine anlattı.
"Ey kardeşimin oğlu! Kavminden ne istiyorsun?" dedi. Kâinatın Efendisi
"Kendilerinden bir kelime istiyorum. Eğer söylerlerse, bütün Araplar o kelime sayesinde kendilerine uyacak, bütün acem o kelime sayesinde onlara cizye ödeyecek."
dedi. Ebû Talib atılarak:
"Yani tek bir kelime mi?" diye sordu. Efendimiz:
"Evet, amcacığım tek bir kelime. "Lâ ilâhe illallah" diyecekler."

Sad, 38/1–8. Tirmizî, Tefsir, Sa'd (3230)

Ustte anlatilanlardan bazi gercekler belirgin bir sekilde ortaya cikmaktadir..

1) Kureysli musrikler Muhammed'e ve muslumanlara herhangi fiziki bir baski uygulamamis, tam aksine Muhammed'den inanclarina saygili olmasini istemislerdir.

2) Muhammed assagilayici tavirlarindan donmek istemedigini son derece kararli bir sekilde dile getirmistir.

3) Muhammed Arab yarimadasini hukmu altina almayi ve Acemleri cizyeye baglamakta kararli idi.

Acem kelimesi gunumuzde her ne kadar Farsiler icin kullanilsa da, o donemin Araplari Acem sozcugunu "Arap olmayan" anlaminda kullanirlar idi. Gorundugu gibi Allah'in peygamberi daha henuz bir duzine muridi oldugu zamanlarda bile dunyayi fethedebilmenin fantazilerini kendi kafasinda canlandirmakta idi. Allah'in insanlara sevgiyi ve kardesligi ogretmek icin gonderdigi peygamber efendi nasil olurda daha henuz dogru durust bir cete bile olamamisken insanlari cizyeye baglamanin hesaplarini yapabilir? Tum insanliga ornek kisi olsun diye gonderilen bir peygamberin ulke fethetmek yerine, insanlara rehberlik eden daha asil dusuncelere sahip olmasi gerekmiyor mu? Insanlari cizyeye baglayip harac almak yerine, onlari ozgurlugune kavusturmasi gerekmiyor mu? Bu tur hareketleri, davranislari ve dusunceleri olan bir kisi nasil olurda Allah'in insanliga ornek olsun diye sundugu bir peygamber olabilir? Muslumanlarin peygamber diye yere goge sigdiramadiklari Muhammed'in, Hitler'den, Napolyon'dan ve Saddam'dan farki nedir? Hitler gibi kana susamis narsisist bir liderin Yahudileri cizyeye baglayip onlari oldurmek istemesini anlayabilirim. Fakat bu tur bir dusunce sekli, bu tur bir eylem istegi, manevi yonden kisiligi ve karakteri en ust seviyede olmasi gereken Allah'in peygamberine yakismamaktadir.

Muhammed gercektende megaloman bir kisilige sahipti. Psikolojik rahatsizliklari olan insanlarin ruh hali cok cabuk degisir. Islam kaynaklarina baktigimizda Muhammed'in ruh halinin bazen cok yukseklerde oldugunu, tum dunyayi ele gecirmek istedigini gorebilmekteyiz. Muhammed, ruh halinin bozuk oldugu anlarda ise intihari bile dusunmustur;

Yüce bir dağ zirvesine çıkıp oradan kendimi aşağı atar böylece bu sıkıntıdan kurtulurum, dedim.

Böylece yola çıktım, dağın ortasına varmıştımki, birden bire gök­ten “Yâ Muhammedi Sen Allah’ın Rasûİusün. Bende Cebrâilim” diyen bir ses duydum. Başımı göğe kaldırdım. Birde ne göreyim! Cebrail bir insan suretinde ayaklarını semânın ufuklarında açmış vaziyette.

-Yâ Muhammed sen Allah Rasûlüsün, bende Cebrail’im dedi.

İbni İshak; İbni Hişâm, Taberî ve Heyhakî

Muhammed'in ruh halinde ki bu tur degisiklikler, bize aslinda Muhammed'in dengesiz ve psikolojik yardima muhtac bir insan oldugunu gostermektedir. Insanlar tarafindan itaat edilen ve onlara hukmeden kisi olma arzusu o kadar gucluydu ki, bu heves onu vicdani hislerden yoksun, tam bir canavara donusturmustu. Insanlar uzerinde otorite sahibi olmak onun ruyalarini susluyordu. Hayallerine ulasmak icin onu artik hic bir sey durduramazdi. Insanlara soyledigi yalanlarda o kadar inandirici olmaya calisiyordu ki, bu yalanlara kendisi bile inaniyordu.

Muhammed, olum doseginde olan amcasinin son anlarinda dile getirdigi gibi, daha bir avuc dolusu inananlari oldugu zamanlarda bile Arap yarimadasinda hukum surmenin ve Arap olmayanlari kendisine boyun egdirmenin hayalleri ile yanip tutusuyordu. Fakat o, sadece ruya goren bir kisi degil, hayallerini gercege donusturmek icin tum azmiyle calisan olaganustu sabitfikirli bir kisiydi. Kendisine buyukluk kazandiracak bu yolda herseyi hic acimadan kurban etmistir. Karsi koyanlari oldurtmus, kendisine sirtini donmus kisileri ve elestirenleri oldurtmustur. Arap yarimadasinda yasayan tum Hristiyan ve Yahudileri once kendisine inandirmaya calismis, inanmayanlari ise yok etmistir. Hemen hemen herseye inanan cahil muritlerini kandirmak icin cinli perili masallar uydurmustur. Muslumanlarin kafalarinda "Allah" diye bir tanri yaratip, o tanrinin elcisi oldugunu soyleyerek kisilerden kendisine "Teslim" olmalarini istemistir. Islam demek, Allah'a, yani Muhammed'in Allah'ina kisinin teslim olmasi demektir.

Muhammed'in zamanlamasi ve icinde bulundugu toplum hayallerine ulasmasi icin son derece idealdi. O devirde yasayan Araplar batil, bagnaz, barbar, inatci, sovanist ve herseyden onemlisi saf ve kolay inanan cahil bir topluluktan olusuyordu. Emellerine ulasmak icin gerekli olan hersey mevcut bulunuyordu. Fakat ortada yine ufak bir sorun vardi. Muhammed'in bir ordusu olmadan ulkeleri nasil fethedecek, insanlari nasil kendisine boyun egdirtecekti? Kendisine inanan Muslumanlari nasil kiskirtip kiliclandiracak ve kendi oz ana, baba, kardeslerine ve arkadaslarina karsi savasmalari icin nasil kandiracakti? Ortada bir hosnutsuzluk ve rahatsizlik yaratmasi, kendisine inananlarin gozunde bir dusman belirlemesi gerekiyordu. Oyle bir dusman yaratmasi lazimdi ki, insanlarin kendi oz kardeslerini ve akrabalarini bile seve seve katletmesini saglamaliydi. Bir yandan putperest halkin babalarina ve kutsal inanclarina soverken, diger yandan kendi sovmeleriyle galeyana gelen Mekkeli putperest halkin Muslumanlari taciz etmelerini sagliyor ve Muslumanlara eziyet cektiklerini, Mekkelilerin Muslumanlara baski yaptiklarini soyluyordu. Bu dahiyane plan sayesinde Muslumanlarin eziyet cektiklerini, evlerini ve topraklarini terkedip Medine'ye hicret etmeleri gerektigini soyluyordu. Mekkeli halk arasinda yarattigi bu kin, o'nun Muslumanlar uzerindeki hukmunu kolaylastirmakta idi. Hukum surmesi icin oncelikle insanlari bolmesi gerektiginin bilincinde idi. Bu stratejiyi tarih sahnesinde tum diktatorler kusursuz uygulamistir.

Muhammed'in Allah'i, Al-i Imran suresinde "tuzakci" kisiligi ile ovunur ve hatta Rad suresinde "butun tuzaklar Allah'a aittir" der. Umarim bu bilgiler asil tuzakcinin kim oldugu ve butun tuzaklarin asil sahibinin kim oldugu hakkinda aydinlanmak isteyen kisiler icin bir isik olur. Muhammed, dini inanclar yuzunden hic bir zaman anlasmazlik ve savasin cikmadigi topraklarda bile dini kullanarak insanlar arasi bir dusmanlik yaratmis ve nefreti koruklemistir. Boylelikle artik kendisi icin savasmaya hazir, kizgin ve magdur oldugunu zanneden bir gruba sahip olmustu. Bu grup, artik onun icin savasmaya ve hayallerini gercege donusturmek icin hazirdi. Parola, "Allah'a ve onun Peygamberine itaat" idi. Allah'da, Muhammed'in otoritesini saglayabilmek ve onun tahtinin yerini saglamlastirabilmek icin ayet gondermekten kacinmayacakti elbette;



Cin 23. "Ancak Allah'tan gelenleri tebliğ edebilirim ve O'nun vahiylerini açıklayabilirim. Kim Allah'a ve Resülüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır."

Ayrica soz edilmesi gereken diger bir gercek sudur ki, Muhammed'in Mekkeli halki yillarca tahrik etmesine ragmen Kureysliler Muhammed'i ve ona inanlari sadece boykot etmekle yetinmislerdir. Onlarla alis veris yapmamaya, kiz alip kiz vermemeye gayret gostermislerdir. Ortada ki sorunu medenice cozmek ve Muhammed'in kufurlerine bir son vermesini istemislerdir. Muhammed ise kendi sovmelerinin yarattigi olaylardan oturu amcasi Ebu Talib'in yaninda, onun korumasi altinda kalmis ve uc sene boyunca sokaga bile dogru durust cikamamistir. Sadece Hac zamani geldiginde Ebu Talib ve onun yandaslari ile Mekke'de dolasabilmis Hac mevsimi bittiginde ise tekrar tutsak hayatina geri donmustur. Bu zaman icerisinde Mekkeliler hic bir zaman Ebu Talib'in bulundugu bolgeye bir saldiri duzenlememislerdir. Aksine Muhammed'in Mekke sokaklarinda inanclarina ve babalarina sovmedigi icin pekte mutlu olmuslardir. Sayet Mekkeliler Muhammed'i oldurmek isteselerdi, kendisini Allah'in degilde, Ebu Talib'in korumasina birakan Muhammed'i gayet rahat bir sekilde oldurebilirlerdi.

Mekke'de adi artik deli olarak taninan ve istenilmeyen kisi olan Muhammed artik kultune yeni yeni insanlar katabilmek icin rotayi Mekke'nin disina cevirir. Medine'den Mekke'ye hac icin gelen Araplarla bulusur ve bazilarini basariyla musluman yapar. Musluman olanlar Medine'ye gittiginde kendi yakinlarini ve cevresindeki kisileride Muhammed'e inandirmak icin calismakta idiler. Gunlerden birinde yine Muhammed geceyarisi bu Muslumanlarla Akabe'de gizlice bulusur;

Mekke Devri'nin 12'inci yılı hac mevsiminde, Medine'den Mekke'ye gelen ziyâretçiler arasında (73'ü erkek, 2'si kadın) 75 Müslüman vardı. Bunlar hac'dan sonra (eyyâm-ı teşrik'in 2'nci gecesi), gece yarısı Hz. Peygamber (s.a.s.) ile gene Akabe tepesi'nde gizlice buluştular.

İbn Hişâm, 2/84; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/98-99

Mekkeliler her ne kadar Medinelilerle bir savas icinde olmasalarda onlari yabanci olarak gorurlerdi. Bu gizli toplantidan haberdar olan Mekkeliler kendi guvenlikleri icin dogal olarak endisiye kapilmaya baslamislardi. Muhammed neden yabancilarla gizlice gorusur? Bu gizli toplantilarda acaba ne konusuluyor gibi sorulari kendilerine sormaya baslamislardi. Mekkelileri kendi guvenlikleri icin bu turde dusuncelere kapilmalarindan dolayi suclayamayiz. Bu artik Muhammed icin bardagi tasiran son damla olmustu diyebiliriz. Mekkeliler, Muhammed'in yabancilarla yaptigi bu gizli gorusmelerin sonucu artik harekete gecmeleri gerektiginin farkina varmislardi.

Korkuyu ensesinde hisseden Muhammed, Allah'in onu artik Mekke'de koruyamayacagini da sezerek, hic zaman harcamadan Ebu Bekir'i de yanina alip topugu dort nala basarak Mekke'yi terkeder. Muhammed'in Allah'i daha sonra bu olayi Kuran'da dile getirir. Isin ilginc tarafi, Kuran'in "herseyi bilen" tuzakci Allah'i, Mekkelilerin Muhammed'e ne yapmak istedikleri hakkinda pek emin degildir;


Enfal 30. Hani kafirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke'den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.

Muhammed ve Ebu Bekir Mekke'den firar ettikten sonra kendi aileleri haftalarca Mekke'de kalmistir. Kureysliler hic bir sekilde Muhammed ve Ebu Bekir'in ailesine zarar vermemislerdir. Muhammed'in ve Ebu Bekir'in kendi ailelerini geride birakarak guvende olacaklarini hissetmeleri aslinda Mekke'de muslumanlara karsi bir zulum olmadiginin ya da abartildiginin da bir gostergesidir. Mekkeli Muslumanlarin hic birisi Mekke'den zorla surulmemistir. Hepsi Muhammed'in hukmu dogrultusunda, Allah'in hicret etmeyenler icin olum fermani ve korkutucu cehennem azablari dogrulutusunda kendi iradeleri ile Mekke'yi terketmistir. Bir kac Musluman kole Mekke'den kacmaya kalkismis ve kole sahipleri tarafindan tutsak tutulmuslardir. Kole sahipleri kolelerini bedava ellerinden kacirmak istememislerdir. Bunun disinda Muslumanlara direk yapilmis bir zorlama Islami kaynaklarda gecmemektedir.

Muhammed Medine'ye vardiginda yaninda hicret eden bir kac yuz gocmen ve hemen hemen bir o kadar sayida da Medineli Musluman bulunuyordu. Medineli Araplar egitimsiz fakir ve zengin Yahudilere calisan isci konumunda idiler. Sarap irmaklari, altindan ve gumusten bilezikler, ipekten elbiseler vaad eden Muhammed'e inanmak guzeldi fakat karin doyurmuyordu. Muhammed kendisine inananlarin dunyevi ve maddi ihtiyaclarini karsilamadigi surece kultunun dagilacaginin bilincinde idi. Muhammed kendisiyle hicret edenlere su sekil vaadlerde bulunmustur;

Nahl 41. Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. Ahiret mükafatı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi...

Kendisine inananlari bos cennet masallari ile bir yere kadar kandirabilecegini bilen Muhammed'in artik harekete gecmesi gerekiyordu. Ustelik onun Arap yarimadasina hukmetme ve Arap olmayanlari kendisine boyun egdirme gibi buyuk planlari vardi. Elbette Arap yarimadasini bir avuc fakir muridi ile ele geciremeyeceginin bilincinde idi. Nitekim tuccarlarin kervanlarina baskinlar duzenleyerek yagmalamak, emellerine ulasmasi icin guzel bir baslangic teskil etmekteydi.

Boylece artik Allah'in sevgi ve kardesligi ogutleyen peygamberi kervan yagmalayan soyguncuya donusur ve eskiden vaaz ettigi "herkese güzel sözler söyleyeceksiniz (Bakara 83)", "Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl (Muzemmil 10)" gibi ayetler artik yerini kana susamis, "oldurun, vurun" diyen ayetlere birakir.

Muhammed'in Medine'ye gocmesiyle gecen ilk alti aylik sure icerisinde belirgin onemli bir olay ya da vukuat gerceklesmemisti. Muhammed'de dahil olmak uzere muhacirler karinlarini doyurma cabasi icinde idiler. Lakin Muhammed'in dusunceleri bariscil degildi. Onun buyuk, cok buyuk planlari vardi. Inananlarin sayisida cogaliyordu. Bazilari Mekke'den gelmeye devam ediyor ve bazilari da Medine'de Musluman olmayi kabul ediyorlardi. Artik yavas yavas ordusuda buyumekteydi.

Aradan bir sene gecmesine ragmen Muhammed'in Kureys kervanlarina yagmalama girisimlerinin hic birisi basarili olamamisti. Bunlardan birisi Ebu Cehil ve 300 adaminin korudugu kervan, digeri ise ebu Sufyan ve 200 adaminin korudugu kervandi. Baskinlardan avucunu yalayan megaloman Muhammed'in artik akli basina gelir ve ilk olarak daha kucuk kervanlari yagmalamasi gerektiginin farkina varir ve adamlarini gorevlendirerek diger ufak bir kervani basarili bir sekilde yagmalatir. Bu olay hac zamaninda gerceklestigi icin Muslumanlardan tepki gorur. Mekkelilerin kutsal kabul ettigi zamanda kervan baskinciligi yapan Muhammed'in tahti hafiften sallansada, her zamanki gibi Allah Muhammed'in yardimina kosar ve cebinden soyle bir ayet cikarir;


Bakara 217. Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: "O ayda savaş büyük bir günahtır. Allah'ın yolundan alıkoymak, onu inkar etmek, Mescid-i Haram'ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük günahtır. Zulüm ve baskı ise adam öldürmekten daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de kafir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.

Bu kurtarici ayet geldikten sonra Muhammed yagmalanan mallardan beste bir payini alarak gerisini de Medineli Muslumanlar arasinda paylastirir. Kervan baskinciligi, hirsizlik, kutsal kabul edilen aylarda savas yapmak, masum insanlari oldurmek, kanunsuz isler yapmak elbette bir peygambere yakisir davranis sekillerinden degildir. Kureys kabilesi ve Mekkeiler artik karsilarinda ki delinin hic bir kural tanimadiginin farkina varir. Ayrica belirtmek gerekir ki Muslumanlar ve Mekkeli musrikler arasinda ilk kani Muslumanlar dokmustur. Muslumanlar her zaman ilk saldiran olduklari halde Muhammed'in kurnaz taktikleri ile kendilerini surekli magdur kisi gormuslerdir;

Hz. Sa'd, Allah yolunda ilk kan döken Sahabî ünvânını almış oldu. İslâm tarihinde dökülen ilk kan budur.

İbni Sa'd, Tabakat: 3/139

Bir kac basarili sonuclanan yagmalama olayindan sonra peygamber artik kervan baskinciligi sanatinda hatiri sayilicak derecede uzman ve tecrube sahibi olmustu. Muhammed'in haydutluktan kazandigi para ve ganimetler artik hayatlarini yitirip mezara koyulan cesetlerin agirligini bile gecmekte idi. Para, mal, mulk ve arkasinda ki tetikcilerinden de aldigi cesaretle artik peygamberin gercek yuzude ortaya cikmistir.

Simdi burada insan olarak kendimize sormamiz gereken sorular sudur. Her turlu hirsizligi yapmis, masum insanlarin olumune sebep olmus itaat ve otorite hastasi narsisist bir deliyi kendisine ornek alan bir toplum icin ne diyebiliriz? Kendisine Muhammed gibi bir kisiyi ornek alan bir insanin ahlaki degerleri hakkinda ne dusunebiliriz? Esitligi, adaleti, insani degerleri ve hosgoruyu temellestirmek, Muhammed'e peygamber diye inanan ve onu ornek alan bir toplum icin mumkun mudur? "Savaş, hoşunuza gitmediği halde, size farz kılındı. (Bakara 216)" diyen bir peygamberin insanliga barisi ogretmesi ne derece gercekci olabilir? Insanlara "pislik, kafir, assagilik" diyen ve nefreti korukleyen ve onlardan "cizye" adinda harac alinmasi gerektigini iddia eden bir peygambere sahip kisiler toplumdaki azinliklara ne derece saygi duyabilir? Peygamberi bu derece geri kafali olan bir millet, nasil olurda ileriye gidebilir?

Hekimler bir hastaligin sebebi bulundugunda, cogu zaman o hastaligin tedavisininde cok yakinda bulunacagini bilirler. Artik bizlerinde toplum olarak hastaligimizin sebebini gormemiz ve bu hastaliktan kurtulmamiz gerekmektedir. Yarin cok gec.