Muhammed'in ve İslam'ın ortaya çıkmasının hemen öncesinde nasıl bir ortam vardı,bunu irdeliyoruz.
Bu konumda Araplarda hakim olan putperestlik dini idi.Diğer dinler komşular vasıtası ile belli bölgelerde etkilerini gösterseler de,Mekke ve Hicaz da bu dinlerin hiç biri yerleşememişti.Kabe o zaman da İbrahim'in tapınağı olarak biliniyordu ve kutsaldı.Savaşa gidenler,başlarını kazıtarak Kabe'yi ziyaret ederdi.Yarımada'nın çeşitli yerlerinde Kabe'ye benzer yüz kadar daha tapınak vardı,onların da etrafı tavaf edilir ve kurbanlar kesilirdi.Kureyşlilerin Mekke dışında Kabe ye ek olarak Batn-ı NAHLE'de,Uzza tapınağı vardı ve bakımı Süleym kabilesine aitti.
Araplar o dönemde cinlerin varlığına da inanır ve onları Allah'ın kızları sayarlardı.Lat Uzza ve Menat ta birer cin bulunur ve bunların konuştuğuna inanılırdı.Diğer monoteist dinler kulaktan kulağa yayıldıkça Araplar da artık bu put olaylarına eskisi kadar rağbet etmiyorlardı ve geniş kudretli bir Tanrı fikrini daha mantıklı buluyorlardı.
Tanrılara,yani putlara olan bağların zayıflaması Arap toplumunun zayıfladığını akla getirmemeli,çünkü Araplar da bağlar ve birlik din değil kan yolu ile kurulmuştu,yani akrabalık şeklinde.
Artık yazılan şiir ve kitabelerden anladığımız kadarı ile Araplar Tanrılar'ın üzerinde olan bir Allah fikrini benimsemeye başladılar ve hatta Allah üzerine yemin etmeye ve Allah içeren isimler almaya başladılar.
Bu bağlamda Kuran daki 'Biz putlara ancak bizi Tanrı'ya yaklaştırsınlar diye tapıyoruz' ayeti de bu durumu teyit etmektedir.
Araplar da daha önce Tanrı'nın özel bir adı yoktu,her kabile kendi Tanrısını kastederek Rabbimiz yani efendimiz veya İlahımız derdi.Farklar putlardan geliyordu, mesela Sakiflerin Rabbinin müennesi el-lat tı,başka kabileninki farklı olduğu için Rab'den kasıt da farklıydı.Allah kelimesine geçilmesi ile bir anlam bütünlüğü, işaretlenmiş ve özel bir Tanrı ,Tek Tanrı kavramı ortaya çıktı ve gelişti.
İslamiyetten hemen önce Araplar kainatı kuran ve düzenleyen tek bir Tanrı'ya hükmetmişlerdi fakat bu yetmiyordu,onunla bir bağ kuramamışlardı ve bir din oluşturamamışlardı.İsa ve Musa dinleri vardı ama Araplar onlara pek yanaşmıyordu, çünkü Musa dini milli bir dindi,yahudi dini idi ve İsa dini ise zulum altında olan fakir Araplara diğer yanaklarını çevirme veya sabır ve tahammül tavsiye ettiğinden,milli akidelere ters düşüyordu.
Aynı zamanda Araplar diğer dinlere karşı oldukça lakayt idiler,aynı kabile içinde farklı dini inançlar huzursuzluğa yol açmadığı gibi,Kabe'nin bile direkleri üzerinde Meryem ve oğlu İsa'nın resimleri bulunmasına kimse ses çıkarmıyordu.İşte bu sebeble mekkeliler Muhammed'e de ilk zamanlarda ses çıkarmadılar ancak putlara hucum başlayınca,Mekke'nin artık iktisadi merkez olmayacağını düşünen Mekkeliler İslamiyete cephe aldılar.
Arabistan'a sızmış olan dinler arasında Mandeenler ve Harran Sabiileri olarak ikiye ayrılmış olan Sabiiler vardı.Mecusilik yani Zerdüşt dini İran dan sızmıştır,daha çok Oman Bahreyn ve Yemen de etkisi vardı.Musevilik münferit yerlerde egemenlik kurmuştu bunlar Hayber,Teyma,Yesrip ve Fedek vahalarıdır.Hristiyanlık ise hristiyan esirler ve Habeşistan,Suriye'ye gidip gelen şarap tüccarları sayesinde sızmıştır.Yarımadada hristiyanlık en büyük zaferini Necran da kaydetti.
Muhammed den önce Mekke Taif ve Medine'de putperestlikle tatmin olmayan bir takım insanlar belli araştırmalara girmişti,Tevrat ve İncil'i de inceleyen bu kişiler kendilerine Hanif demekteydi.Bunlar özellikle ataları ve Kabe'nin kurucusu gördükleri İbarahim'in dinini araştırıyorlardı.
En meşhur Hanifler,Varaka bin nevfel (Hz Hatice'nin amcasının oğlu) Osman Bin Huveyris (Bu da aynen) Ubeydullah Bin Cahş (Muhammedin hala oğlu,Zeynep'in ağabeyi,ve yine Muhammed'in karısı olan Ümmü Habibe'nin ilk kocası) Zeyd bin amr bin nevfel.
Bu dörtlü çete oldukça fazla faaliyet yapmıştır.Varaka Muhammed'e görünen meleğin Cebrail olduğunu söyleyerek onun peygamberliğini müjdeleyen ve yayan şahıstır.
Bu konumda Araplarda hakim olan putperestlik dini idi.Diğer dinler komşular vasıtası ile belli bölgelerde etkilerini gösterseler de,Mekke ve Hicaz da bu dinlerin hiç biri yerleşememişti.Kabe o zaman da İbrahim'in tapınağı olarak biliniyordu ve kutsaldı.Savaşa gidenler,başlarını kazıtarak Kabe'yi ziyaret ederdi.Yarımada'nın çeşitli yerlerinde Kabe'ye benzer yüz kadar daha tapınak vardı,onların da etrafı tavaf edilir ve kurbanlar kesilirdi.Kureyşlilerin Mekke dışında Kabe ye ek olarak Batn-ı NAHLE'de,Uzza tapınağı vardı ve bakımı Süleym kabilesine aitti.
Araplar o dönemde cinlerin varlığına da inanır ve onları Allah'ın kızları sayarlardı.Lat Uzza ve Menat ta birer cin bulunur ve bunların konuştuğuna inanılırdı.Diğer monoteist dinler kulaktan kulağa yayıldıkça Araplar da artık bu put olaylarına eskisi kadar rağbet etmiyorlardı ve geniş kudretli bir Tanrı fikrini daha mantıklı buluyorlardı.
Tanrılara,yani putlara olan bağların zayıflaması Arap toplumunun zayıfladığını akla getirmemeli,çünkü Araplar da bağlar ve birlik din değil kan yolu ile kurulmuştu,yani akrabalık şeklinde.
Artık yazılan şiir ve kitabelerden anladığımız kadarı ile Araplar Tanrılar'ın üzerinde olan bir Allah fikrini benimsemeye başladılar ve hatta Allah üzerine yemin etmeye ve Allah içeren isimler almaya başladılar.
Bu bağlamda Kuran daki 'Biz putlara ancak bizi Tanrı'ya yaklaştırsınlar diye tapıyoruz' ayeti de bu durumu teyit etmektedir.
Araplar da daha önce Tanrı'nın özel bir adı yoktu,her kabile kendi Tanrısını kastederek Rabbimiz yani efendimiz veya İlahımız derdi.Farklar putlardan geliyordu, mesela Sakiflerin Rabbinin müennesi el-lat tı,başka kabileninki farklı olduğu için Rab'den kasıt da farklıydı.Allah kelimesine geçilmesi ile bir anlam bütünlüğü, işaretlenmiş ve özel bir Tanrı ,Tek Tanrı kavramı ortaya çıktı ve gelişti.
İslamiyetten hemen önce Araplar kainatı kuran ve düzenleyen tek bir Tanrı'ya hükmetmişlerdi fakat bu yetmiyordu,onunla bir bağ kuramamışlardı ve bir din oluşturamamışlardı.İsa ve Musa dinleri vardı ama Araplar onlara pek yanaşmıyordu, çünkü Musa dini milli bir dindi,yahudi dini idi ve İsa dini ise zulum altında olan fakir Araplara diğer yanaklarını çevirme veya sabır ve tahammül tavsiye ettiğinden,milli akidelere ters düşüyordu.
Aynı zamanda Araplar diğer dinlere karşı oldukça lakayt idiler,aynı kabile içinde farklı dini inançlar huzursuzluğa yol açmadığı gibi,Kabe'nin bile direkleri üzerinde Meryem ve oğlu İsa'nın resimleri bulunmasına kimse ses çıkarmıyordu.İşte bu sebeble mekkeliler Muhammed'e de ilk zamanlarda ses çıkarmadılar ancak putlara hucum başlayınca,Mekke'nin artık iktisadi merkez olmayacağını düşünen Mekkeliler İslamiyete cephe aldılar.
Arabistan'a sızmış olan dinler arasında Mandeenler ve Harran Sabiileri olarak ikiye ayrılmış olan Sabiiler vardı.Mecusilik yani Zerdüşt dini İran dan sızmıştır,daha çok Oman Bahreyn ve Yemen de etkisi vardı.Musevilik münferit yerlerde egemenlik kurmuştu bunlar Hayber,Teyma,Yesrip ve Fedek vahalarıdır.Hristiyanlık ise hristiyan esirler ve Habeşistan,Suriye'ye gidip gelen şarap tüccarları sayesinde sızmıştır.Yarımadada hristiyanlık en büyük zaferini Necran da kaydetti.
Muhammed den önce Mekke Taif ve Medine'de putperestlikle tatmin olmayan bir takım insanlar belli araştırmalara girmişti,Tevrat ve İncil'i de inceleyen bu kişiler kendilerine Hanif demekteydi.Bunlar özellikle ataları ve Kabe'nin kurucusu gördükleri İbarahim'in dinini araştırıyorlardı.
En meşhur Hanifler,Varaka bin nevfel (Hz Hatice'nin amcasının oğlu) Osman Bin Huveyris (Bu da aynen) Ubeydullah Bin Cahş (Muhammedin hala oğlu,Zeynep'in ağabeyi,ve yine Muhammed'in karısı olan Ümmü Habibe'nin ilk kocası) Zeyd bin amr bin nevfel.
Bu dörtlü çete oldukça fazla faaliyet yapmıştır.Varaka Muhammed'e görünen meleğin Cebrail olduğunu söyleyerek onun peygamberliğini müjdeleyen ve yayan şahıstır.
Bu dörtlü İbrahim dinini araştırmak üzere ayrı ayrı ayrı yönlere seyahat kararı alırlar.Ubeydullah gittiği yerde Hristiyan olur ve kalır.
Şimdi gelelim Muhammed zamanında ortaya çıkan ama başarısız olan diğer peygamber adaylarına
Sonuçta birçok insan ortaya atılarak Peygamberlik iddiasında bulundu. Bazılarıda çevreleri tarafından iteklendi. Bunların çevresinde hemen bir kitle oluşuyor,en azından kendi kabilesince destekleniyordu.
'Peygamber' gelen kabile hemen diğer kabileler üzerinde maddi,manevi menfaat tesis etme çabalarına girişiyordu.
Bu sözde Peygamberlerin içinde bazıları gerçekten uzun süre tutundular.
Fakat sonuçta hepsinin foyaları ortaya çıktı ve hiçbiri dikiş tutturamadı. Bir tanesi hariç ! Bu konu hakkında, İslam Tarihi Doçenti olan ve haince bir suıkast ile katledilen Bahriye Üçok'un çalışmalarından bir kesit sunmaya çalışacağım.
Sonuçta birçok insan ortaya atılarak Peygamberlik iddiasında bulundu. Bazılarıda çevreleri tarafından iteklendi. Bunların çevresinde hemen bir kitle oluşuyor,en azından kendi kabilesince destekleniyordu.
'Peygamber' gelen kabile hemen diğer kabileler üzerinde maddi,manevi menfaat tesis etme çabalarına girişiyordu.
Bu sözde Peygamberlerin içinde bazıları gerçekten uzun süre tutundular.
Fakat sonuçta hepsinin foyaları ortaya çıktı ve hiçbiri dikiş tutturamadı. Bir tanesi hariç ! Bu konu hakkında, İslam Tarihi Doçenti olan ve haince bir suıkast ile katledilen Bahriye Üçok'un çalışmalarından bir kesit sunmaya çalışacağım.
Esved ül - Ansi
Yemen Bölgesinde oturan Ans kabilesine mensuptu. Samiler'de kahinler ve peygamberlerin Peçeli dolaşma geleneğine uygun olarak Peçe ile dolaşırdı. Kahinlik eder,güzel konuşurdu.Halkı etkiler,özellikle marifetli eşşeği ile sergilediği çeşitli hokkabazlıklar çok beğenilirdi.
Bir Rivayete göre, Bir gösterisinde 100 kadar hayvanı bir çizgi üzerine dizer ve sırayla mızraklar, Hiç bir hayvan çizgi dışına kımıldamaz. Ve Halk çok etkilenir.
Hicret'in 10.Yılında Peygamber'in Veda Haccından dönerken hastalandığı haberi toplumda yayılmıştı.Sessiz çalışan Esved bu haberi alınca Peygamberliğini ilan etti.
Kendine 'Rahman ül Yemen' adını vererek,kahinlerin kıyafetine büründü ve Rahman adına konuşmalar yapmaya başladı.
Ans,Zebid,Üded ve Mezhiç kabileleri onun Peygamberliğini kabul etti.Hatta Necran bile birtakım kolaylıklar göstermeyi kabul etti.
Esved büyük bir isyan başlatmış ve bu isyan tüm Güney Arabistan'a yayılmıştı. Buna karşı Muhammed hasta yatağından bu bölgeye,Emir ve tavsiye mektupları göndererek isyanı bastırmaya çalışıyordu.Muhammed Yemen deki Ebna'lara bir elçi göndererek Esved'e savaş açmalarını istedi.
Bu arada Benül Harisler ve Kinde halkı islamiyetten dönerek Esved'e katıldı. Böylece güçlenen Esved Necran'ı zaptetti.San'a ya ilerledi orayı da alarak,Şehr Bin Bazan'ı öldürdü ve adet olduğu üzere karısı Merzubane Azad ile evlendi.
Ve Esved,Hadramvi bölgesi sınırından Taif vilayetine ve Bahreyn bölgesinden Aden'e kadar olan bütün toprakları eline geçirdi.Daha sonra Aser,Şerce,Galafika,El Cend ve Aden'i hükmü altına aldı.
Esved ül-Ansi'nin sonu
Esved geniş topraklara hükmediyordu ve Zafer sarhoşluğu içinde idi.Ebnaların idaresini Komutanlarından Firuz ve Dazaveyh'e vermişti. Ne var ki bu komutanları ve Kays'ı küçümsemeye,horlamaya başladı.Bu sırada Muhammed'in memurlarıbdan olan Muaz Bin Cebel,Sekun kabilesinden Müslüman bir kadınla evlenmişti,ve kabile içinde güçlenmişti.
Muhammed,Muaz'a bir mektup göndererek,Esved'in öldürülmesini istedi.Muaz harekete geçti,ve Esvaed'in kendini öldürteceğinden korkan Kays'ı yanına çekmeyi başardı.İşbirliği genişlemişti,aralarına Esved'in karısı Azad'ın amcaoğlu Firuz'u da aldılar.Esved'i savaş ile yenemeyeceklerinden,tuzağa düşürerek öldürmeyi planlıyorlardı.
Firuz,Azad ile ilişki kurdu,ve Azad kocasını öldürmüş bulunan Esved'e karşı onlarla işbirliği yapmayı kabul etti.
Firuz saraya girdi ve Esved durumdan şüphelenmeye başladı.
Bir meydanda,getirttiği inek ve develeri mızraklayarak bir gösteri yaptıktan sonra,Vahiy duymak için kulağını yere yapıştırıp bir süre bekledi,
Sonra topluluğa dönerek
'Yanımda bulunan melek,'Kays asidir,onun başını kes' diyor' dedi,yine başını yere koyup dinledi ve bu sefer de,
'Ey Esved,Firuz asi ve azgınlardandır,onun sağ elini ve sağ ayağını kes' dediğini haber verdi.
Artık vakit kalmamıştı. O gece,Esved'in karısı Azad,Firuz'u saraya alarak yatak odasına sakladı.
Firuz da Kays ve diğerlerini içeri sokarak,Azad'ın yanında uyumakta olan,Esved'in kafasını kestiler.
Esved öyle şiddetli bir böğürtü çıkarmıştı ki,Şüphelenerek gelen muhafızlara, Azad 'Peygambere vahiy geliyor' diye seslendi.
Daha sonra şehrin en yüksek kalasına çıkarak Veber'e ezan okuttular ve toplanan kalabalığın önüne Esved'in kafasını fırlattılar.
Böylece Esved tarftarları kaçarak dağıldı. Fakat bu arada muhtelif rivayetlerde,bu olaydan 1 veya 5 gün sonra Muhammed'in de öldüğü bildirilmektedir.
Yani Esved tam zamanında öldürülmüştü. Eğer önce Muhammed ölseydi,Esved belki de doğacak kargaşa ortamında çok daha güçlenecek ve belkide,
Dinler dahil tüm Tarih değişecekti.
Müseylimet ül Kezzab
Yemame,Necid'in güneydoğusunda,Bahreyn'in batısında idi,ziraatçilikle rahatça geçinebiliyor ve Hanife kabilesinin kontrolunde bulunuyordu.
Hicretin 8.yılında Hevze ölünce, Müseylime,Beni Hanife'nin hükümdarı olmuştu.
Müseylime,zengin topraklara ve nüfus çokluğuna sahip bulunan Yemame'nin Muhammed'in nufuzu altına girmesini önlemek amacıyla,Muhammed gibi yeni bir Dinin,müjdecisi olduğunu ilan etti ve Kuran'a nazireler söylemeye başladı.
Hicret'in 10.yılında şöyle bir mektup kaleme aldı;
'Tanrı elçisi Müseylime'den,Tanrı elçisi Muhammed'e mektuptur.Sana esenlikler dilerim. Ben Peygamberlikte sana ortak edildim.Yeryüzünün yarısı bize,yarısı Kureyşlilere aittir,fakat Kureyşliler adaletle hareket etmezler'
Hz. Peygamber mektubu okumuş ve gelen elçilere, “Siz ne diyorsunuz?” diye sormuştur.
Onlar da aynı cevabı verince: “Eğer elçiler öldürülmez kaidesi olmasaydı, sizin boynunuzu vururdum...” demiştir.
Daha sonra da, Müseylime’ye bir mektup yazmıştır. Bu mektubun metni bazı tarihlerde yer almakta, fakat orijinali elde bulunmamaktaydı. Bu tarihî vesika Topkapı Sarayı Müzesi’nin Mukaddes Emanetler Dairesi’nde ortaya çıktı.
Hicretin 10. yılının sonuna doğru Hz. Peygamber tarafından Übeyy b. Kaab’a yazdırılıp Müseylime’ye gönderilen bu mektubun Türkçesi ise şöyledir (son cümle tam olarak okunamamıştır.):
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla;
Allah’ın Resulü Muhammed’den yalancı peygamber Müseylimet-ül Kezzab’a; Selâm hidayete tâbi kimseler üzerine olsun. Bundan sonra, bilesin ki; Yeryüzü Allah’ındır. O’nu kullarından dilediğine ihsan eder. Hüsn-ü akıbet ise muttakilerindir. (Allah’tan korkan mü’min kullara aittir). Sen ve beraberindekiler eğer tevbe ederseniz, Allah da seni ve seninle beraber tevbe edenleri affeder.’ Allah Resul Muhammed.
Peygamber'in,Yemame halkına öğretmen olarak gönderdiği,Reccal bin Unfuva, Müseylime ile çok iyi arkadaş olmuştu. Ve Tanrı'nın Müseylimeyi, Muhammed'e ortak ettiğine tanıklık ediyordu.
Bazı araştırmacılara göre ise 'Yemame'nin Rahmanı' denilen Müseylime, Muhammedden 20 yıl önce Peygamberliğini ilan etmişti.
Hirscheld ve FrantsBuhl,İbn İshak'tan rivayet edilen 'Biz şuna kani olduk ki, bunları sana Yemen'de Rahman denilen bir adam öğretiyor, fakat biz Rahman'a hiç bir zaman inanmayız.' cümlesine ve 'Allah benim de sizin de Rabbinizdir,Ona tapınız, doğru yol işte budur' ayetine dayanarak bu iddiada bulunmaktadır.
Margoliuth ise,Muhammed'in Müseylime'yi taklit ettiğini öne sürmüştür.
Hicret'in 10.yılında Muhammed hastalanınca,Müseylime etrafına kalabalık bir ordu topladı, Muhammed'in elçilerine rağmen,Müslüman ahalide Müseylime saflarına geçmeye başladı.
Muhammed ölünce Müseylime iyice cesaretlenmişti.
Müseylime, Hz. Ebubekir zamanında öldürülmüş ve Allah sadece Arabistan’ı değil, yeryüzünün yarısını Hz. Muhammed’e inananlara ihsan etmiştir.
Müseylime'nin 'Vahiy' lerinden örnekler
Tohum ekerek, Ekin yetiştirenler,
Ekinleri biçenler, Buğdayları savuranlar,
Sonra öğütenler, Onlardan ekmek yapanlar,
Bu ekmekleri ufak,ufak doğrayarak, Et suyunda ıslatanlar,
Ve bunların üzerine, Sade yağ dökerek yiyenler, Şerefine and içerek,temin ederim ki, Siz hayvan beslyerek,cadırda yaşayanlardan, Daha meziyetlisiniz.
Binalarda yaşayanlar da size üstün gelmedi.
Karanlıkları basan gece, Siyah Kurt, Ve yaşına basan, Çatal tırnaklı hayvan adına andiçerek, Üsseyid'lerin, Harem'in hürmetini çiğnememiş, Olduklarını teyit ederim.
Nar ibn Haris
Ibnu'l Mukaffa, kendine ait bir Kuran yazmaya calistigi icin, zindiklarin basi ilan edildi.
Ebu't-Tayyib kendine Kuran geldigini ve Peygamber oldugunu iddia etmistir. 980 yilinda oldurulmustur.
Ebu'l- Ala'l-Muarri'nin de Kuran'a nazire olarak, kendi Kuran'ini yazmasi ve peygamberlik iddiasi nedeniyle 1074 de oldurulmustur.
Horosanli Ebu Muslim'in katibi ve muridi Hasim (778) 2 yil hukum surdu guclendi ve kendi sarayinda sulalesiyle birlikte yakildi.
IV Mehmet zamaninda Izmirli bir Yahudi olan Sabatay Sevi (1666) Mesih oldugu iddiasi ile ortaya cikti, 10 yil boyunca pek cok Museviyi Hiristiyan yapti. SIKISINca Islam'i kabul etti ve hayatini kurtardi.
Zagreb'li bir Hırvat olan Ibrahim Muhammed'in cismi ile gonderildigini ve son peygamber oldugunu iddia etti. Guclendi sayisiz muridi oldu ve 1746 da idam edildi.
Said-i Kurdi (veya Said- Nursi) de kendini bir peygamber olarak nitelemis, kitaplarini Kuran'a es deger gostermistir. Hala muridi olan bu sahtekarin, murid sayisi ve modern Turkiye'ye verdigi zarar bilinmemektedir.
Bunlarin yani sira Abu'l-Huseyn Ahmed ibn Yahya al-Ravendi icin de Peygamberlik iddiasinda bulunuldugu iddia edilse de, al-Ravedi'nin onemli bir dusunur oldugu anlasilmaktadir. Muhammed'e sert sekilde elestirler getirirken sunlari soyluyor;
'Muslumanlar, Peygamberlerinin peygamberligine delil olarak, O'nun getirdigi kitaba kimsenin nazire yapamayacagini soylemis oldugunu gosteriyorlar. Peki onlara denilse ki; Oklides de kendi kitabi gibi bir kitabi hic kimsenin yazamayacagini soylemistir. Peki Oklides boyle demekle peygamber mi oluyor?' Al-Ravendi'nin bir cok kitabi oldugu soylenmekte ve at-Tac adli kitabinda Kuran'a nazire yaptigi aktarilmaktadir. (Bu kitap bugun elde yoktur)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder