İslam'da köle hukuku konusunu sadece "azad" kurumu çerçevesinde ele aldım ve bu haliyle "köle edinimi" konumuz dışında kalmaktadır.
Köle azad etme meselesi ise tam anlamıyla köleler için "pamuk ipliğine" bağlı bir durumdur.
Nisa 92. Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğer ki ölünün ailesi o diyeti bağışlamış ola. (Bu takdirde diyet vermez). Eğer öldürülen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise mümin bir köle azat etmek lazımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay peşpeşe oruç tutması lazımdır. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir
Görüleceği gibi bir kölenin azad olabilmesi için sahibinin bir mümini öldürmesini beklemesini gerekmektedir.
Mücadele 3 Kadınlardan zıhar ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
Burada da göreceğin gibi cahilliye dönemine ait bir kabile geleneği olan "Zıhar" uygulaması konu ediliyor.
Peki, ne imiş Zıhar bir bakalım:
Zıhar: Erkeğin, hanımını veya onun yüz, baş, ferc gibi bir uzvunu, kendisine nikâhı ebedî haram olan bir kadına veya onun bakılması harâm yerine; "Sen anam gibisin" veya "Senin sırtın anamın sırtı gibidir" gibi sözlerle benzetmesi. Hanımına "Senin başın anamın sırtı gibidir" diyen bir erkeğin, keffâret vermedikçe hanımına sarılması, öpmesi ve cimâ etmesi harâm olur. Zıhâr keffâreti, oruç keffâreti gibidir. (İbn-i Nüceym)
Yani erkek karısına "senin sırtın bana anamın sırtı gibidir" derse daha doğrusu "artık sana anam gibi bakıyorum" veya Türkçe'deki ifadesiyle "artık kardeş olduk" derse bu söz ondan soğuduğunu ve ondan sözle uzaklaştığı anlamına gelir ki eğer bu sözü söyleyen kişi tekrar karısına dönüp onunla yatmak isterse (cima) o zaman köle azad etmek zorunda.
Sizin anlayacağınız gibi kölenin azad edilmesi için ya sahibinin birini öldürmesi ve dahası bu kişinin mümün olması (Nisa 92) ya da karısına "zıhar" yapmasını (Mücadele 3) beklemesi gerekecek
(Ayrıca artık bu çağda eski Arap kabilelerine ait bir gelenek olan "Zıhar"ın Türkler tarafından uygulanmadığı ve uygulanmayacağı ve bu haliyele bütün zamanlara şamil olduğu iddia eilen Kuran'ın en fazla 1400 yıl önceki Arap kabilelerine hitap ettiğini de rahatlıkla görebiliriz)
İlave olarak bu aşağıdaki ayette de köle azadı ile ilgili hüküm var :
Maide 89. Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffareti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, [b]yahut da bir köle azat etmektir[/b]. Bunları bulamıyan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size ayetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz!
Burada da bilerek yapılan yeminin keffareti ve üçüncü alternatifi olarak köle azad edilmesi söz konusu.
Çok rahatlıkla anlaşılabileceği gibi burada da bir mümin, kölesini azad etmek yerine 10 fakire yemek yedirmeyi tercih edecektir çünkü bir köleden ömür boyu faydalanmak yerine 10 fakiri doyurmak çok daha ekonomiktir.
Bunun dışında kölenin hürriyetine kavuşmasının bir diğer alternatifi olan mukatebe antlaşması ile ilgili ayet de şu.
Nur 33. Evlenme imkanını bulamayanlar ise; Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve cariyelerden) mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır (kabiliyet ve güvenilirlik). görüyorsanız, hemen mükatebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
Şimdi Mukatebe antlaşması nedir ona bakalım:
Mükatebe: Köle veya cariye ile efendisi arasında yapılan bir akid olup, bu akidde köle veya cariye, belli bir bedel ödediği takdirde efendisinden, kendisine hürriyetini vermesini ister veya aynı teklifi efendisi ona yapar. Üzerinde anlaşmaya varılan bu bedel hazır ise köle bu bedeli hemen ödemek, değilse, efendisinin kendisine tanıdığı bir süre içinde temin ettikten sonra ödemek şartıyla hürriyetine kavuşur. (Diyanet Vakfı meali dip notu)
Burada da islam uleması tarafından "kölenin hürriyetine kavuşturulmasını teşvik etme" gibi bir amaç olduğu öne sürülmüş ama bunlardan hiç birisi köle azadlamayı (köle açısından) kolaylaştırmadığı gibi bilakis adeta "tesadüflere" ve köleyi "ilave maddi yüklere" mecbur bırakmıştır.
Peki köle mukatebe antlaşması yaparak özgürlüğüne kavuşmak için gerekli olan meblağı nasıl elde edecektir ?
Bu soruya da cevabı Tevbe 60'da bulabiliriz:
Tevbe 60: Sadakalar, -Allah'tan bir farz olarak yalnızca fakirler, düşkünler, (zekat) işinde görevli olanlar, kalbleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu ayette de görüleceği gibi "sadaka" adeta köle için tek umut kaynağıdır. Ne var ki, bu sadakayı bile almak için köle sıraya girmek zorundadır.
çünkü sadaka öncelikle şu şekilde dağıtılır;
a-Fakirlere,
b-Düşkünlere,
c-Zekat işinde görevli olanlara,
d-Kalpleri islama ısındırılacak olanlara (müellef-i-kulub)
e-Kölelere
f- Borçlullara
e-Allah yolunda olanlara (veya Allah yolunda cihad edenler)
g-Yolculara
Düşünün ki, kölenin sadaka sırası bir müellef-i kulub'dan bile sonra gelmektedir. (Bu muellef-i kulûb konusu apayrı bir konudur. Huneyn savaşında Muhammed'in topladığı ganimetlerden islamı seçmeyen insanları islama sokmak için verdiği rüşvettir. Ne demek istediğimi anlatmak için şu hadis oldukça açıklayıcı olacaktır:
Safvan b. Ümeyye der ki: "Huneyn muharebesinde Hz. Peygamber (s.a.s), bana ganimet mallarından bir pay verdi. Halbuki o benim en sevmediğim kimse idi. Bana vermeye devam etti; sonunda insanlar içinde en sevdiğim kimse oldu" (Tirmizî, III, 27).)
İşte bu şekilde parayı alanlar bir anda Muhammed'i ve İslam'ı sever hale gelmiştir.
Not: Müellef-i Kulb konusunun diğer detaylarına konumuz olmadığı için girmiyorum
Evet köle için sadece mukatebe parasını sadaka olarak toplamak da yeterli değildir çünkü yukarıda yazdığımız Nur 33'de belirtildiği gibi onların bunu hak etmesi için "kendilerinde hayır görülmesi" gerekmektedir. Peki nedir bu ? Bunu da Hamidullah'tan yazalım:
"....Kanunun öngördüğü belli bir kültür ve bilgi seviyesine ulaşmış olmaları koşulu ile köleler isterlerse özgürlüklerini satın alabilirler" (İslam Peygamberi s.574)
Görüleceği gibi zaten neredeyse maddi bedelini karşılamanın imkansız olduğu Mukatebe antlaşması ilave olarak da subjektif kriterlere tâbi tutularak kölenin hürriyetini efendisinin keyfiyetine açık hale getirilmiştir hatta adeta efendinin keyfiyetine teslim etmiştir.
Köle açısından bakacak olursak:
1-Köle efendisinin bir mümini öldürmesini beklemek zorundadır
2-Efendisinin "zıhar" yapmasını beklemek zorundadır
3-Efendisinin bilerek ettiği yemini bozmak istemesini beklemek zorunda kalacaktır
4-Ya da hiç bir ekonomki gücü olmadığı halde efendisinin keyfi olarak belirlediği bir mukatebe miktarını ödemek zorunda kalacaktır. (yani ömür boyu onun hizmetinde karın tokluğuna çalışmıştır köle olarak ve ayrıca insan olmaktan kaynaklanan en doğal hakkı olan hürriyetini de kazanmak için maddi bir bedel ödemek zorunda kalacaktır)
Kölelik her şeyden önce fıkıhsal bir statütüdür. Bu statü şu şekilde belirlenir.
Köleler, ganimet olarak veya ticari bir emtia olarak alınır-satılır-kiraya verilir-miras bırakılır ve hibe edilebilir.
Bu haliyle köleler;
a-Eşya olarak değerlendirilir ve bir ticari emtia olarak "Ticaret hukukunun" konusudur
b-Miras hukukunun konusudur
c-Savaş hukukunun konusudur
d-Köleler kölelerle veya hürlerle evlenir- boşanır ve hürlerden ayrı olarak "Medeni hukukun" konusudur.
Bu konularda çarpıcı paragrafları aşağıda Hamidullah'tan (İslam Peygamberi s. 576) aldım :
"Bir kadın köle (cariye) açık ve kesin bir nikah akdi olmaksızın, sadece efendisinin emir ve hizmetine bağlıdır. Çünkü evlilik (nikah) durumunda erkek hanımının vücudu üzerinde sdece bir yararlanma hakkına sahip iken, kadın kölenin sahibi cariyesinin şahsı üzerinde de bir mülkiyet hakkına sahiptir. diğer bütün insanlar hatta efendinin kendi oğlu bile bu cariye ile cinsel ilişkiye girmekten kesinlikle men edilmişlerdir. Bir efendi kendisinde çocuk dünyaya getirmemiş olan bir cariyeyi satabilir. Efendi cariyenin bir başka erkekle nikah akdi yapmasına da izin verebilir ancak bu durumda efendi bu cariye ile bir daha karı-koca hayatı yaşayamaz"
(Burada Hamidullah'in "bir daha karı-koca hayatı yaşayamaz" ifadelerine dikkatinizi çekerim)
Efendinin kadın köle olan cariye ile cinsel ilişkiye girmesi "mülkiyet üzerinde tasarruf hakkı" gereği doğaldır ve üstüne de cinsel ilişkiye girdiği bu cariyenin evlenmesine de izin verebilir (!)
Devam ediyorum:
"Eğer nikahlanan her iki tarafta da köle ise doğan çocukta köle olur. Sadece koca köle ise çocuklar hür kimseler olarak anaya tâbi olurlar. Sadece annenin köle olması durumunda, doğacak çocukların o cariye kadının efendisine ait olmayacağı konusunda efendi ile önceden anlaşmış olması gerekir. Cariye bir kadının kendi efendisinden olan çocukları hür olarak doğarlar ve bu kadın artık 'çocuklu anne' sıfatı alır." Hukuken bu efendinin bundan sonra o cariyesini satamayacağı ve ne şekilde olursa olsun, onu herhangi bir erkeğe veremeyeceği, hatta efendisi onu hayatta iken azad etmemişse, onun ölümü ile birlikte cariyenin kendiliğinden hürriyetine kavuşacağı anlamına gelmektedir.
İslam hukukunda nikahlı hür bir zevce ile bir cariye arasındaki en temel fark, cariyenin efendisi konumundaki kocasından, nikahlı hür bir eş gibi miras alma hakkına sahip olmamasında görülür"
Görüldüğü gibi hürlerden ayrı olarak cariyeler efendileri ile evlenseler dahi miras alamazlar. Tabii bu konumuz değil, bizi ilgilendiren bir hürriyete kavuşma yolu olarak da İslam fıkhında kadın kölelerin (cariyelerin) efendisinden çocuk doğurmaları ve "ümmü'l veled" sıfatı kazandıktan sonra efendilerinin ölümünü beklemeleri, bir alternatif olarak hürriyete kavuşma yolu olarak öünümüze çıkmaktadır. Yani köle eğer kadın ise o zaman efendisi ile cimâ edecek ve bir çocuk dünyaya getirecektir. Daha sonra da efendisinin ölümünü bekleyecektir.
Sözün kısası İslam hukuku hürler ve köleler olmak üzere iki ayrı hukuktur ve kölenin hürriyetine kavuşması neredeyse imkansızdır.
Konuya bir de hadisler açısından bakalım.
Kütüb-i Sitte : Ağacı Ve Köleyi Satmak bölümü
Hadis No : 0379
Ravi: İbnu Ömer
Tanım: Hz. Peygamber (sav)'ın şöyle sölediğini işittim: "Kim döllemesi yapılmış bir hurmalık satarsa (bir başka rivayette satın alırsa) bunun meyvesi satana aittir. Satın alan kendisinin olacak diye şart koşmuşsa o hariç (bu durumda meyve müşterinindir). Kim de bir köle satarsa, kölenin malı satanındır, burada da satın alan "benim olacak" diye şart koşmuşsa o hariç, bu takdirde kölenin malı varsa müşterinin olur."
Kaynak: Buhari, Büyu 90, 92, Şürb 17, Şürüt 2; Müslim, Büyu 77, (1543); Muvatta, Büyu 9 (2, 617); Tirmizi, B
Açıkça bu hadiste de kölenin malı olsa dahi satıldığı anda malı onun olmaktan çıkar. Alıcı ile satıcı arasındaki antlaşmaya bağlı olarak efendisinin ya da yeni-efendisinin olacaktır. Bu haliyle "kölenin malı efendisinin malıdır" demek yeterlidir.
Kütüb-i Sitte: Alım-Satımı Caiz Olmayan Eşyalar Hakkında
Hadis No : 0232
Ravi: İbnu Ömer
Tanım: Hz. Ömer (ra) buyurdu ki: "Efendisinden çocuk doğuran cariyeyi efendisi artık satamaz, hibe edemez, miras olarak da bırakamaz. Hayatta kaldığı müddetçe ondan istifade eder. Ölecek olursa cariye hür olur."
Kaynak: Muvatta, Itk 6, (2, 776)
Yukarıda bahsettiğimiz durumun hadis kaynaklarından birisi. İslam fıkıhı Kuran-sünet ve hadis üzerine binâ edilir ve hiç değişmeyen ilahi normlar oluşturur.
Kütüb-i Sitte: Hayvan Vs. İle İlgili Teferruat
Hadis No : 0322
Ravi: Cabir
Tanım: Bir köle gelerek Hz. Peygamber (sav)'a hicret etmek üzere biat etti, Resulullah (sav) onun köle olduğunu sezemedi. Arkadan efendisi onu aramaya geldi. Resulullah (sav) ona: "Onu bana sat" buyurdu ve köleyi iki siyah köle mukabilinde satın aldı."
Kaynak: Müslim, Musakat 123, (1602); Tirmizi, Siyer 36, (1596); Ebu Davud, Büyu 17, (3358); Nesai, Bey'a 66,
Bu da Muhammed'in köle alım-satımına delil teşkil eden bir hadis. Bir mümin köle karşılığı iki müşrik veya gayri müslüm köle. Daha da ötesi bu hadis Kütüb-i Sitte'de "Hayvanlar vs. ile ilgili teferruat bölümünde" yer alıyor.
Kütüb-i Sitte :Ayıp Sebebiyle Malı Geri Vermeye Dair
Hadis No : 0376
Ravi: Ukbe İbnu Amir
Tanım: Resulullah (sav) buyurdu ki: "Kölenin müddeti üç gündür. Şayet müşteri, bir hastalığa rastlarsa, herhangi bir delil ibraz etmeden köleyi satana geri verir. Üç günden sonra hastalığa rastlarsa, bu hastalığın, satın aldığı zamana ait olduğu hususunda delil ibraz etmesi gerekir."
Kaynak: Ebu Davud, Büyu 72, (3506)
Bu hadis de kölenin aynı bir eşya gibi değerlendirilişine tipik bir örnek. Bir emtia-eşya da kusur olması gibi kölede de hastalık veya kusur olabilir. Bu durumda da tabii ki, ticaret hukukunu kapsamı içindedir.
Görüleceği gibi İslam'da bırakın köleliğin kaldırılmasını bilakis kölelik apayrı bir fıkıhsal düzenlemeye tâbi tutularak kurumsallaştırılmıştır.
İslam tarihi boyunca köleliğin adeta şaha kalkmasının sebebi onun kurumsallaştırılarak adeta kökleştirilmiş olmasındandır.
Daha da beteri, bu kurumsallaştırılma "ilahi" olduğu söylenen hükümler gereği yapılmış ve bu yüzden de kaldırılması neredeyse imkansız hale getirilmiştir.
Sözün kısası, İslam uygarlıkları tarihte her döneminde (Osmanlı imp. dahil) köle uygarlıkları olmuştur.
Köle azad etme meselesi ise tam anlamıyla köleler için "pamuk ipliğine" bağlı bir durumdur.
Nisa 92. Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğer ki ölünün ailesi o diyeti bağışlamış ola. (Bu takdirde diyet vermez). Eğer öldürülen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise mümin bir köle azat etmek lazımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay peşpeşe oruç tutması lazımdır. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir
Görüleceği gibi bir kölenin azad olabilmesi için sahibinin bir mümini öldürmesini beklemesini gerekmektedir.
Mücadele 3 Kadınlardan zıhar ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
Burada da göreceğin gibi cahilliye dönemine ait bir kabile geleneği olan "Zıhar" uygulaması konu ediliyor.
Peki, ne imiş Zıhar bir bakalım:
Zıhar: Erkeğin, hanımını veya onun yüz, baş, ferc gibi bir uzvunu, kendisine nikâhı ebedî haram olan bir kadına veya onun bakılması harâm yerine; "Sen anam gibisin" veya "Senin sırtın anamın sırtı gibidir" gibi sözlerle benzetmesi. Hanımına "Senin başın anamın sırtı gibidir" diyen bir erkeğin, keffâret vermedikçe hanımına sarılması, öpmesi ve cimâ etmesi harâm olur. Zıhâr keffâreti, oruç keffâreti gibidir. (İbn-i Nüceym)
Yani erkek karısına "senin sırtın bana anamın sırtı gibidir" derse daha doğrusu "artık sana anam gibi bakıyorum" veya Türkçe'deki ifadesiyle "artık kardeş olduk" derse bu söz ondan soğuduğunu ve ondan sözle uzaklaştığı anlamına gelir ki eğer bu sözü söyleyen kişi tekrar karısına dönüp onunla yatmak isterse (cima) o zaman köle azad etmek zorunda.
Sizin anlayacağınız gibi kölenin azad edilmesi için ya sahibinin birini öldürmesi ve dahası bu kişinin mümün olması (Nisa 92) ya da karısına "zıhar" yapmasını (Mücadele 3) beklemesi gerekecek
(Ayrıca artık bu çağda eski Arap kabilelerine ait bir gelenek olan "Zıhar"ın Türkler tarafından uygulanmadığı ve uygulanmayacağı ve bu haliyele bütün zamanlara şamil olduğu iddia eilen Kuran'ın en fazla 1400 yıl önceki Arap kabilelerine hitap ettiğini de rahatlıkla görebiliriz)
İlave olarak bu aşağıdaki ayette de köle azadı ile ilgili hüküm var :
Maide 89. Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffareti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, [b]yahut da bir köle azat etmektir[/b]. Bunları bulamıyan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size ayetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz!
Burada da bilerek yapılan yeminin keffareti ve üçüncü alternatifi olarak köle azad edilmesi söz konusu.
Çok rahatlıkla anlaşılabileceği gibi burada da bir mümin, kölesini azad etmek yerine 10 fakire yemek yedirmeyi tercih edecektir çünkü bir köleden ömür boyu faydalanmak yerine 10 fakiri doyurmak çok daha ekonomiktir.
Bunun dışında kölenin hürriyetine kavuşmasının bir diğer alternatifi olan mukatebe antlaşması ile ilgili ayet de şu.
Nur 33. Evlenme imkanını bulamayanlar ise; Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve cariyelerden) mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır (kabiliyet ve güvenilirlik). görüyorsanız, hemen mükatebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
Şimdi Mukatebe antlaşması nedir ona bakalım:
Mükatebe: Köle veya cariye ile efendisi arasında yapılan bir akid olup, bu akidde köle veya cariye, belli bir bedel ödediği takdirde efendisinden, kendisine hürriyetini vermesini ister veya aynı teklifi efendisi ona yapar. Üzerinde anlaşmaya varılan bu bedel hazır ise köle bu bedeli hemen ödemek, değilse, efendisinin kendisine tanıdığı bir süre içinde temin ettikten sonra ödemek şartıyla hürriyetine kavuşur. (Diyanet Vakfı meali dip notu)
Burada da islam uleması tarafından "kölenin hürriyetine kavuşturulmasını teşvik etme" gibi bir amaç olduğu öne sürülmüş ama bunlardan hiç birisi köle azadlamayı (köle açısından) kolaylaştırmadığı gibi bilakis adeta "tesadüflere" ve köleyi "ilave maddi yüklere" mecbur bırakmıştır.
Peki köle mukatebe antlaşması yaparak özgürlüğüne kavuşmak için gerekli olan meblağı nasıl elde edecektir ?
Bu soruya da cevabı Tevbe 60'da bulabiliriz:
Tevbe 60: Sadakalar, -Allah'tan bir farz olarak yalnızca fakirler, düşkünler, (zekat) işinde görevli olanlar, kalbleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu ayette de görüleceği gibi "sadaka" adeta köle için tek umut kaynağıdır. Ne var ki, bu sadakayı bile almak için köle sıraya girmek zorundadır.
çünkü sadaka öncelikle şu şekilde dağıtılır;
a-Fakirlere,
b-Düşkünlere,
c-Zekat işinde görevli olanlara,
d-Kalpleri islama ısındırılacak olanlara (müellef-i-kulub)
e-Kölelere
f- Borçlullara
e-Allah yolunda olanlara (veya Allah yolunda cihad edenler)
g-Yolculara
Düşünün ki, kölenin sadaka sırası bir müellef-i kulub'dan bile sonra gelmektedir. (Bu muellef-i kulûb konusu apayrı bir konudur. Huneyn savaşında Muhammed'in topladığı ganimetlerden islamı seçmeyen insanları islama sokmak için verdiği rüşvettir. Ne demek istediğimi anlatmak için şu hadis oldukça açıklayıcı olacaktır:
Safvan b. Ümeyye der ki: "Huneyn muharebesinde Hz. Peygamber (s.a.s), bana ganimet mallarından bir pay verdi. Halbuki o benim en sevmediğim kimse idi. Bana vermeye devam etti; sonunda insanlar içinde en sevdiğim kimse oldu" (Tirmizî, III, 27).)
İşte bu şekilde parayı alanlar bir anda Muhammed'i ve İslam'ı sever hale gelmiştir.
Not: Müellef-i Kulb konusunun diğer detaylarına konumuz olmadığı için girmiyorum
Evet köle için sadece mukatebe parasını sadaka olarak toplamak da yeterli değildir çünkü yukarıda yazdığımız Nur 33'de belirtildiği gibi onların bunu hak etmesi için "kendilerinde hayır görülmesi" gerekmektedir. Peki nedir bu ? Bunu da Hamidullah'tan yazalım:
"....Kanunun öngördüğü belli bir kültür ve bilgi seviyesine ulaşmış olmaları koşulu ile köleler isterlerse özgürlüklerini satın alabilirler" (İslam Peygamberi s.574)
Görüleceği gibi zaten neredeyse maddi bedelini karşılamanın imkansız olduğu Mukatebe antlaşması ilave olarak da subjektif kriterlere tâbi tutularak kölenin hürriyetini efendisinin keyfiyetine açık hale getirilmiştir hatta adeta efendinin keyfiyetine teslim etmiştir.
Köle açısından bakacak olursak:
1-Köle efendisinin bir mümini öldürmesini beklemek zorundadır
2-Efendisinin "zıhar" yapmasını beklemek zorundadır
3-Efendisinin bilerek ettiği yemini bozmak istemesini beklemek zorunda kalacaktır
4-Ya da hiç bir ekonomki gücü olmadığı halde efendisinin keyfi olarak belirlediği bir mukatebe miktarını ödemek zorunda kalacaktır. (yani ömür boyu onun hizmetinde karın tokluğuna çalışmıştır köle olarak ve ayrıca insan olmaktan kaynaklanan en doğal hakkı olan hürriyetini de kazanmak için maddi bir bedel ödemek zorunda kalacaktır)
Kölelik her şeyden önce fıkıhsal bir statütüdür. Bu statü şu şekilde belirlenir.
Köleler, ganimet olarak veya ticari bir emtia olarak alınır-satılır-kiraya verilir-miras bırakılır ve hibe edilebilir.
Bu haliyle köleler;
a-Eşya olarak değerlendirilir ve bir ticari emtia olarak "Ticaret hukukunun" konusudur
b-Miras hukukunun konusudur
c-Savaş hukukunun konusudur
d-Köleler kölelerle veya hürlerle evlenir- boşanır ve hürlerden ayrı olarak "Medeni hukukun" konusudur.
Bu konularda çarpıcı paragrafları aşağıda Hamidullah'tan (İslam Peygamberi s. 576) aldım :
"Bir kadın köle (cariye) açık ve kesin bir nikah akdi olmaksızın, sadece efendisinin emir ve hizmetine bağlıdır. Çünkü evlilik (nikah) durumunda erkek hanımının vücudu üzerinde sdece bir yararlanma hakkına sahip iken, kadın kölenin sahibi cariyesinin şahsı üzerinde de bir mülkiyet hakkına sahiptir. diğer bütün insanlar hatta efendinin kendi oğlu bile bu cariye ile cinsel ilişkiye girmekten kesinlikle men edilmişlerdir. Bir efendi kendisinde çocuk dünyaya getirmemiş olan bir cariyeyi satabilir. Efendi cariyenin bir başka erkekle nikah akdi yapmasına da izin verebilir ancak bu durumda efendi bu cariye ile bir daha karı-koca hayatı yaşayamaz"
(Burada Hamidullah'in "bir daha karı-koca hayatı yaşayamaz" ifadelerine dikkatinizi çekerim)
Efendinin kadın köle olan cariye ile cinsel ilişkiye girmesi "mülkiyet üzerinde tasarruf hakkı" gereği doğaldır ve üstüne de cinsel ilişkiye girdiği bu cariyenin evlenmesine de izin verebilir (!)
Devam ediyorum:
"Eğer nikahlanan her iki tarafta da köle ise doğan çocukta köle olur. Sadece koca köle ise çocuklar hür kimseler olarak anaya tâbi olurlar. Sadece annenin köle olması durumunda, doğacak çocukların o cariye kadının efendisine ait olmayacağı konusunda efendi ile önceden anlaşmış olması gerekir. Cariye bir kadının kendi efendisinden olan çocukları hür olarak doğarlar ve bu kadın artık 'çocuklu anne' sıfatı alır." Hukuken bu efendinin bundan sonra o cariyesini satamayacağı ve ne şekilde olursa olsun, onu herhangi bir erkeğe veremeyeceği, hatta efendisi onu hayatta iken azad etmemişse, onun ölümü ile birlikte cariyenin kendiliğinden hürriyetine kavuşacağı anlamına gelmektedir.
İslam hukukunda nikahlı hür bir zevce ile bir cariye arasındaki en temel fark, cariyenin efendisi konumundaki kocasından, nikahlı hür bir eş gibi miras alma hakkına sahip olmamasında görülür"
Görüldüğü gibi hürlerden ayrı olarak cariyeler efendileri ile evlenseler dahi miras alamazlar. Tabii bu konumuz değil, bizi ilgilendiren bir hürriyete kavuşma yolu olarak da İslam fıkhında kadın kölelerin (cariyelerin) efendisinden çocuk doğurmaları ve "ümmü'l veled" sıfatı kazandıktan sonra efendilerinin ölümünü beklemeleri, bir alternatif olarak hürriyete kavuşma yolu olarak öünümüze çıkmaktadır. Yani köle eğer kadın ise o zaman efendisi ile cimâ edecek ve bir çocuk dünyaya getirecektir. Daha sonra da efendisinin ölümünü bekleyecektir.
Sözün kısası İslam hukuku hürler ve köleler olmak üzere iki ayrı hukuktur ve kölenin hürriyetine kavuşması neredeyse imkansızdır.
Konuya bir de hadisler açısından bakalım.
Kütüb-i Sitte : Ağacı Ve Köleyi Satmak bölümü
Hadis No : 0379
Ravi: İbnu Ömer
Tanım: Hz. Peygamber (sav)'ın şöyle sölediğini işittim: "Kim döllemesi yapılmış bir hurmalık satarsa (bir başka rivayette satın alırsa) bunun meyvesi satana aittir. Satın alan kendisinin olacak diye şart koşmuşsa o hariç (bu durumda meyve müşterinindir). Kim de bir köle satarsa, kölenin malı satanındır, burada da satın alan "benim olacak" diye şart koşmuşsa o hariç, bu takdirde kölenin malı varsa müşterinin olur."
Kaynak: Buhari, Büyu 90, 92, Şürb 17, Şürüt 2; Müslim, Büyu 77, (1543); Muvatta, Büyu 9 (2, 617); Tirmizi, B
Açıkça bu hadiste de kölenin malı olsa dahi satıldığı anda malı onun olmaktan çıkar. Alıcı ile satıcı arasındaki antlaşmaya bağlı olarak efendisinin ya da yeni-efendisinin olacaktır. Bu haliyle "kölenin malı efendisinin malıdır" demek yeterlidir.
Kütüb-i Sitte: Alım-Satımı Caiz Olmayan Eşyalar Hakkında
Hadis No : 0232
Ravi: İbnu Ömer
Tanım: Hz. Ömer (ra) buyurdu ki: "Efendisinden çocuk doğuran cariyeyi efendisi artık satamaz, hibe edemez, miras olarak da bırakamaz. Hayatta kaldığı müddetçe ondan istifade eder. Ölecek olursa cariye hür olur."
Kaynak: Muvatta, Itk 6, (2, 776)
Yukarıda bahsettiğimiz durumun hadis kaynaklarından birisi. İslam fıkıhı Kuran-sünet ve hadis üzerine binâ edilir ve hiç değişmeyen ilahi normlar oluşturur.
Kütüb-i Sitte: Hayvan Vs. İle İlgili Teferruat
Hadis No : 0322
Ravi: Cabir
Tanım: Bir köle gelerek Hz. Peygamber (sav)'a hicret etmek üzere biat etti, Resulullah (sav) onun köle olduğunu sezemedi. Arkadan efendisi onu aramaya geldi. Resulullah (sav) ona: "Onu bana sat" buyurdu ve köleyi iki siyah köle mukabilinde satın aldı."
Kaynak: Müslim, Musakat 123, (1602); Tirmizi, Siyer 36, (1596); Ebu Davud, Büyu 17, (3358); Nesai, Bey'a 66,
Bu da Muhammed'in köle alım-satımına delil teşkil eden bir hadis. Bir mümin köle karşılığı iki müşrik veya gayri müslüm köle. Daha da ötesi bu hadis Kütüb-i Sitte'de "Hayvanlar vs. ile ilgili teferruat bölümünde" yer alıyor.
Kütüb-i Sitte :Ayıp Sebebiyle Malı Geri Vermeye Dair
Hadis No : 0376
Ravi: Ukbe İbnu Amir
Tanım: Resulullah (sav) buyurdu ki: "Kölenin müddeti üç gündür. Şayet müşteri, bir hastalığa rastlarsa, herhangi bir delil ibraz etmeden köleyi satana geri verir. Üç günden sonra hastalığa rastlarsa, bu hastalığın, satın aldığı zamana ait olduğu hususunda delil ibraz etmesi gerekir."
Kaynak: Ebu Davud, Büyu 72, (3506)
Bu hadis de kölenin aynı bir eşya gibi değerlendirilişine tipik bir örnek. Bir emtia-eşya da kusur olması gibi kölede de hastalık veya kusur olabilir. Bu durumda da tabii ki, ticaret hukukunu kapsamı içindedir.
Görüleceği gibi İslam'da bırakın köleliğin kaldırılmasını bilakis kölelik apayrı bir fıkıhsal düzenlemeye tâbi tutularak kurumsallaştırılmıştır.
İslam tarihi boyunca köleliğin adeta şaha kalkmasının sebebi onun kurumsallaştırılarak adeta kökleştirilmiş olmasındandır.
Daha da beteri, bu kurumsallaştırılma "ilahi" olduğu söylenen hükümler gereği yapılmış ve bu yüzden de kaldırılması neredeyse imkansız hale getirilmiştir.
Sözün kısası, İslam uygarlıkları tarihte her döneminde (Osmanlı imp. dahil) köle uygarlıkları olmuştur.
4 yorum:
6 cesit kolelik vardi:
1-KIIN: Tamamen kole olan ve sahibinin olumu uzerine "mal" olarak veraset yoluyla baskasinin uzerine gecen koledir. Azad edilmedikten sonra kesinlikle olene kadar koledir ve sinirsizca, her turlu iste kullanilabilir.
2-MUKATEB: Efendinin kendi kolesine,"Bana su kadar taksitle para yada mal verirsen, benden ozgursun, serbestsin."diyerek kendisiyle pazarlik ve anlasma yaptigi koleye denir. Ne varki, Efendinin ozgurluk mukabili ne kadar para/mal isteyecegi -limitsiz bir sekilde- efendinin vicdanina birakilmistir. Bu limit konusunda hic bir kayit, kural yoktur.
Bu sinifla ilgili bir ayet sunalim yine "yuksek" bir yerden:
Ellerinizin altinda bulunanlardan (kole-cariyelerden),MUKATEBE yapmak isteyenlerle, eger OZGURLUGE KAVUSMALARINDA BIR IYILIK/HAYIR GORUYORSANIZ, onlarla mukatebe yapiniz."
-Nur:33.-
Neymis? allah bile "kolelerinizi para karsiligi salsaniz bile, dikkat edin, haybeye elinizden cikartmayin" demek istiyor. Yani mumkun oldugunca kolelere birak yardimci olmayi, koleligi daha bir saglama almaya calisiyor.
3-MUDEBBER: Bir efendinin kendi kolesine,"Ben oldukten sonra ozgursun." demesiyle kole mudebber sayilir. Efendisi oldukten sonra ozgurlugune kavusacaktir. Peki ya bir turlu gebermezse? Kole seksen yasindan sonra ozgur kalsa ne olacak? Nasil, nerede, neyle yasayacak bu adam? Tabii, nadiren de olsa isi kisa yoldan halledip (efendisini oldurup) ozgur olmaya calisan koleler de cikmamis degil.
Bakin nasil bir sonuca cikiyor bu mudebber olayi:
Ummu Varaka adindazbir kadin, bir kole ve bir cariyesini bu tyolla azad etmek isteyince, o kole ve cariye bir an once ozgur olabilmek icin, kadini/sahibelerini olduruyorlar. Bunu duyan Halife Omer, ikisini de idam ediyor.
-Ebu davud,Salat,62.bap no:591, Askalani,el Isabeno:12294-
Yine de mudebber bir koleyi azad etmek o kadar kolay degildi. Muhammed bu konuyu da basi sert kurallara baglamisti.
Siki durun,bakin o alemlere rahmet muhammed hazretlerinin icraatlarina:
Eger efendi olmeden once fakir duserse, daha once oldugunde ozgur kalmak uzere soz verdigi kolesini satabilir, yani sozunden cayabilir! Iste ornek:Nuaym bin Nehham adinda bir "efendi" fakir dusuyor. Muhammed'de adamin kolesini 800 dirhem gumus paraya satip, parayi yine efendiye veriyor ve boylece o kolenin koleliligine devamini sagliyor.
-Ebu davud,Itk,9,no:3955-57, Muslim,Zekat,13,no:997.-
Yine bir kolelik kurali daha:
Bir adamin kolesini mudebber bir sekilde azad edebilmesi icin, o kole veya kolelerin adamin tum malinin 1/3'u kadar olmasi gerekir.
Bunu da yine yasanmis bir ornegi vardir:
Adamin biri olum aninda,"Eger ben olursem, sahip oldugum 6 adet kolem hur olsun deyip azad etmek istiyor. Bunu duyan Muhammed, gidip onlara engel oluyor ve adama "Senin baska malin olmadigina gore bunlarin hepsini azad edemezsin. Ancak tum malinin ucte biri kadar yetkiye sahipsin. Bu nedenle, mademki bu alti koleden baska malin yoktur, sen bunlarin ucte biri kadar olan iki tanesini azad et, geriye kalan dort adet kolen ise, mal olarak varislerine kalsin." diyor. Ve cekilen kura sonucu, iki kole azad edilirken, diger dort tanesinin koleligine devam ediliyor.
-Ebu davud,Itk,10,no:3958-61, Tirmizi,Ahkam,27,no:1364, Imam Malik,Muvatta,Itk,3-2/774.-
4-MUBA'AZ: Bir koleye birkac kisi ortaksa buna muba'az denir.Bu biraz uzun bir konudur.Kisaca bir ornekle aciklamaya calisayim:
Mesela bir savas sonucu bes kisiye bir kole duserse, ve bir kisi hissesini azad ederse, diger ortaklarinin da azad edilen kolenin 5'te birlik bolumunu satin almaya gucleri yetmiyorsa, o kolenin 5'te birlik bolumu azad olmus demektir. Kalan 4'te biri de kolelige devam eder. bu sekilde bu kolenin kendi gelirinin 5'te biri kendisine, 5'te dordu ise efendilerine ait olacaktir. Yada mesela her 5 ayin 4 ayi efendilerine, 1 ayi da kendisine calisacaktir.
-Ibni Rust,Bidayetu'l Muctehid,4/256, Ebu Davud,Diyat,22,no:4582.-
Yani bu uzar gider. Kullan paylas nasil istiyorsan...
5-UMMU'L VELED: Sayet bir cariye, efendisinden cocuk sahibi olursa, efendisinin olumunden sonra, sartsiz bir sekilde hur sayilir.Ve artik mal gibi elden ele dolasip, varislere gecmez. Bu tur cariyelere Muhammed ve dort halife de sahiptiler.
-Ebu Davut,Diyat,20,no:4582-
6:VELATU'L ITAKA: Azad edilen bir kolenin efendisi ile arasindaki bag kopmaz, birbirlerine manen akraba olurlar(eger birvbirlerine cok alismislarsa,sevmislerse) Hatta eger, yakin akrabalari yoksa, birbirlerinin malina varis olurlar.Ama maalesef bunun ornegini gerceklestigine dair hic bir kayit bulunamamistir...)
Yani lafin ozu, bir insan kolelestirildikten sonra, ona iyi davranilsa ne olacak, azad edilme yollari acilsa-ki, bunu da zaten Muhammed ozellikle zorlastirmis- ne olacak? O insani allah bile kurtarmayacak, bilakis, onu muminlere sevap vesilesi olacak bir meta kilacaksa, kolelik tum yonleri ve kati kurallariyla islamda da devam ettirilmistir demekten baska caresi kalmaz insanin.. koyler basip, erkekleri ve cocuklari kole, kadinlari, kizlari cariye yapan, kim kime dum duma ustunden gecen(livata dahil), hevesi gecince goturup pazara, satan, yine kole pazarinda cariye begenen, orucunu dahi cariyelerle acan muterem sahabeler ve onlarin peygamberinin kolelik kurumuna guclendirip, meyvelerini yemekten baska ne faydalari olabilirdi ki...
Savundugu bir davaya lider olarak kalkisan birinin, toplumuna isik getirdigini iddia eden birinin, insanligi mi yoksa kendisine ait ozel bir parcayi dusunup ugrunda mucadele ettigini arap collerindeki su resme bakarak anlayabilirsiniz
aslında bu köleler aslında galip olsalardıda müslümanları köle olarak alsalardı mutlaka onları hemen onları serbest bırakırlardı.sağ yüzüme vurdu sol yüzüme de vursun diye
kim ne derse desin bence muhanmet dünyaya gelmiş geçmiş en büyük üç kagıtçı bençe çok becerikliymiş vede yalanları en uzun süre yaşıyan bir insan takdir etmek lazım kendilerini.
Enfal 67-68 ayetler der ki
67 KIYASIYA girdiği zorlu bir meydan savaşı sonucu değilse, esir almak bir peygamber için yakışık almaz. Siz bu dünyanın geçici kazançlarına talip olabiliyorsunuz, ama Allah [sizin için] sonraki hayatın [güzel/iyi olmasını] murad ediyor: çünkü, Allah doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen en yüce iktidar sahibidir.
68 Allah tarafından önceden buyurulmuş böyle bir ilke olmasaydı aldığınız bütün bu [tutsaklar] yüzünden başınıza mutlaka büyük bir azap çökerdi.
Yani, haklı bir sebebe dayanılarak girilen savaşın sonucu, ürünü olmadıkça. Kur’an'da hemen her zaman olduğu gibi burada da, Hz. Peygamber'e yöneltilen buyruk, zımnen onun takipçilerini de bağlamaktadır. Sonuç olarak yukarıdaki ayet yasa koyucu üslupla bildirmektedir ki, cihâd sırasında -yani, Din'in ya da özgürlüklerin savunulması için Allah yolunda girişilen savaş esnasında olmadıkça- kimse esir edilemez; bu amaçla tutuklanıp az ya da çok mahsur tutulamaz. Ve dolayısıyla, barış şartlarında, “barışçı” yöntemlerle birini esir almak ve bu yolla ele geçirilen esiri tutmak, alıkoymak bütünüyle hukuk dışı, bütünüyle haramdır. Bu da hangi amaçla olursa olsun, “toplumsal bir kurum” olarak köleliğin, köleciliğin yasaklanması demektir. Kaldı ki, savaşta alınan esirler konusunda bile Kur’an (47:4'de), onların savaş bittikten sonra salıverilmelerini öngörmektedir.
Bu ayetleri neden yazmıyorsunuz? işinize gelmiyor çünkü. Kuran ütopya ve hayallerle uğraşmıyor, insanların kavrayabileceği fiziki ve ruhsal ortamı hazırlamak için zemin oluşturuyor. İhtilalciler cuntacılar gibi bir gecede kurallar koyup buna uyacaksınız demiyor. O devirde köle hayvandan da değersizdi. İslamiyetin gelmesiyle özgürlüklerini satın alma, evlenme gibi özgürlüklerine kavuşturabilecek sahibinden bağımsız olarak talep edebilecekleri haklar sağlandı. ve enfal 67-68 de de kaldırıldı. Fakat güç sahiplerinin işine gelmediği için bunlar dikkate alınmadı. Sizin düşündüğünüz gibi fidye verip geçistirelim köleler dursun dediler. Sizin dile getirmediğiniz gibi enfal 67-68 i dile getirmediler. Bu önyargılardan kurtulun kulaktan dolma bilgilerle inançlara saldırmayın. Bir konu üzerindeki bütün çalışmalara gözgezdirip yorumunuzu ondan sonra yapın. Bu yazdıklarınızın altına enfal 67-68 i ve onunla ilgili yorumları yazsaydınız derdimki savunulan tüm bilgileri toplamış gerisi okuyucunun seçimine kalmış. Ama siz öyle yapmıyorsunuz. Kendi öğretilerinizi destekleyecek yorumları alıyorsunuz ayrıca onlarıda eksik veya çarpıtarak alıyorsunuz.
Yorum Gönder