Kaynak: Galileo'nun Buyruğu Sayfa 101-105
Aşağıdaki Kabile Putları adlı bölüm,Francis Bacon'un 1620 yılında yazdığı Novum Organum adlı kitaptan alınmıştır.
İnsan anlağı doğası gereği,dünyada gördüğünden daha çok düzen ve intizam olduğunu varsaymaya yatkındır.Doğada tek ve benzersiz pek çok şey varolduğu halde,o, bu şeyler için gerçekte var olmayan paraleller,eşler ve akrabalar icat eder.
İnsan anlığı bir fikri (İster kabul görmüş bir fikri,isterse kendisine hoş gelen bir fikri) bir kere benimseyince,artık başka şeyleri onu destekleyecek ve ona uyacak şekilde seçer.Karşı yönde daha çok sayıda ve ağırlıklı örnekler olsa da onları ya küçümser,görmezden gelir,ya da bir şekilde ayırarak bir kenara koyar ve reddeder;amaç,böylece,bu büyük ve sakıncalı peşin yargının sayesinde daha önce vardığı sonuçların itibarını koruyabilmektir…..
Astroloji,rüyalar,kehanetler,ilahi yargılar ve benzer türden bütün boş inanlarda da durum böyledir.Bu tür boş şeylerden hoşlanan insanlar,onların doğru çıktığı olayları unutmazlar,ancak doğru çıkmadıklarında,ki bu daha sık olur,onları göz ardı eder geçiştirirler.Ancak bu yanlış tutum çok daha incelikli bir biçimde Bilime ve Felsefeye de sızar.Bu alanlarda varılan ilk sonuçlar,sonradan ulaşılanlar çok daha iyi ve doğru olsalar da, onların rengini değiştirir ve kendisiyle uyuma zorlar.Bundan başka yukarıda sözünü ettiğim hoşlanma ve boş gurur dışında insan zihninin tuhaf ve sürekli olarak yaptığı bir hata da olumlu şeylerin onu olumsuzlardan daha çok duygulandırması heyacanlandırmasıdır;halbuki onun her ikisine karşı da tarafsızlığını koruması gerekir.Gerçekten de,herhangi bir doğru aksiyomun saptanmasında olumsuz örnek olumludan daha güçlüdür.
İnsan anlağı en çok,akla çarpıcı gelen,bir anda ve aynı anda algılanan şeylerle harekete geçer ve hayal gücünü doldurur,sonra da nasıl olduğunu anlamasa da bütün başka şeylerin kendisini çevreleyen o birkaç şeye bir şekilde benzer olduğunu düşünür ve kendisini buna inandırır.Akıl kesin yasalar ve egemen otorite tarafından zorlanmadıkça,aksiyomları sanki ateşte sınayan,uzak ve çeşitli durumlara gidip gelmelere ayak uyduramaz,uyum sağlayamaz.
İnsan anlağı huzursuzdur;durup dinlenemez,hep ilerilere doğru atılır,ama boş yere.Bu nedenle de dünyanın sonu ya da sınırı olacağını aklımız almaz,hep ötelerde mutlaka bir şeyler olması gerektiğini düşünürüz.Sonsuzun bugüne nasıl aktığını da kavrayamayız.Çünkü,genellikle benimsenen geçmişteki sonsuzluk ile gelecekteki sonsuzluk ayrımı hiç bir şekilde doğru olamaz.Çünkü o zaman bir sonsuzun başka bir sonsuzdan daha büyük olduğu ve sonsuzun gittikçe zayıflayarak sonluluğa yaklaştığı sonucu çıkar. Çünkü doğada keşfedilen en genel ilkelerin,keşfedilmelerinin olumlu olduğunun düşünülmesiyle yetinmek gerekirken ve herhangi bir nedene atfedilmedikleri halde,insan anlağı hareketsiz duramadığından,bu keşfin arkasında doğa düzeninden önce gelen bir şeylerin arayışına girer. O zaman da daha uzakta olan bir şeyler için uğraşırken, daha yakında olan ve el altında olan şeylere,yani son nedene geri döner;bu da evrenin doğasından çok insanın doğasıyla bağlantılıdır ve bu yolla felsefeyi tuhaf biçimde bulandırmıştır.
İnsan anlağı kupkuru bir ışık değildir;istençten veya dış etkilerden esinlenir;bunu da ‘kişisel bilim’ diyebileceğimiz şey izler.Çünkü bir insan doğru olmasını istediği şeylere daha çabuk inanır.Bu nedenle de bazı şeyleri kabul etmez.
Zor şeyleri araştırmanın gerektirdiği sabırdan yoksun olduğu için,Ciddi şeyleri; umudu azalttığı için,doğadaki derinlikleri;batıl inançlarından ötürü, deneyim ışığını;akıl,ufak ve geçici şeylerle ilgileniyor gibi görünür kuşkusuyla, gurur ve kendini beğenmişlikten dolayı,Genelde inanılmayan şeyleri; kamuoyuna saygısı nedeniyle,reddeder.Kısacası etkenlerin anlağı gölgeleme ve bulandırma yolları sayısızdır, bazen de akıl almazdır.Görmenin kesildiği yerde,genellikle zihinsel etkinlik te durur, o ölçüde ki görünmeyen şeyler üzerinde yapılan gözlemler ya çok azdır,ya da hiç yoktur. Bu yüzden elle tutulabilir cisimlerdeki görünmeyen özün işleyişi insanların dikkatinden uzak ve saklı kalır.Daha sıradan maddelerin parçalarının pek belirli olmayan şekil değişimleri de,aynı nedenle gözlemlenmez. Ancak değinilen bu iki şey araştırılıp aydınlatılmadıkça,sonuç üretilmesi açısından doğada başarıya ulaşılamaz.İnsan anlağı,doğası nedeniyle, soyutlama eğilimindedir ve orada burada uçuşan belirsiz şeylere gerçeklik atfeder. Dikkatlerimiz formdan çok madde üzerinde,onun düzeni ve düzenindeki değişimler üzerinde, basit eylemler ve devinim yasaları üzerinde toplanmalıdır, eğer devinim yasalarına form demiyorsanız,formlar insan beyninin yarattığı ürünler demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder